Geçenlerde sosyal medyada birisi, “Hiçbir İzmirli saat kulesinin önünde fotoğraf çektirmez! ”diye bir görüş ortaya koymuş idi. Dolayısıyla basit bir ifade ve genelleme içeren bu yargıyı sosyolojik olarak irdelemek istiyorum.
Türkiye’nin üçüncü büyük kenti de olsa genellikle gündeme muhalif duruşuyla gelmektedir. Aykırılık, özgürlük, tolerans, dik duruş, farklılık, sıra dışılık ve özgünlük yakasına yapışarak âdeta içine kapanmıştır. Bu durum kimseyi rahatsız etmediği gibi züğürt tesellisi olarak inanılmaz şekilde bir iftihar vesilesi de olmaktadır.
Dünyada denize kıyısı olan birçok şehir var iken, iç deniz ve körfezi olan şehir sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır. Bu durum birçok nimeti beraberinde getirirken aynı zamanda dezavantajları da vardır. Körfezi kanalizasyon ve fabrika atıklarından koruyamazsanız veya yeterli arıtma yoksa çok çabuk kirlenir.
İzmir körfezinin her yerinde denize en son 70 sene önce giriliyormuş daha açıklarda ise denize yine 50 sene önce girildiğini belgeler ortaya koymaktadır. Oysaki dünyada benzer kentlerde evinizden çıktığınızda 5 dakika sonra kendinizi denizde kulaç atarken bulabilirsiniz, bu inanılmaz bir ayrıcalık ve lükstür.
İzmir körfezinin oksijeni sıfırlandığı gibi amonyak değeri de olması gereken değerin tam 50 katı olduğu şu an için tespit edilmiş durumdadır. Balık ölümleri ve ortaya çıkan koku ve bunun yanında körfezin rengi herkesin kanıksadığı bir durumdur. İzmirlilerin bu durumdan şikayetçi olmaları sitemin ötesine geçmediği için de mevcut yerel yönetimi 30 yıldır seçmeye devam ediyorlar.
Mevcut yerel yönetim ise bayram ve özel günlerde 350 metrelik Türk bayrağı ve Atatürk posteri ile milletin gazını alarak yoluna devam ediyor. İzmirli âdeta hipnoz edilerek; Atatürk, cumhuriyet, laiklik, kurucu değerler ve kazanımlar diyerek hiç bir soruna çözüm üretmeden topu taca atmakta beis görmüyorlar.
Sözde; aydın, entelektüel, hassas, bilinçli, duyarlı ve uyanık İzmirli ise muhalif tutumu ile inatlaşarak sürekli her alanda geriye gitse de sorun değil küçük olsun bizim olsun mantığı bir kabus gibi üstüne çökmektedir.
İzmirlilerin övündüğü tamamı soyut kavramlar hem kendilerine hem kente kan kaybettirse de bu sarmaldan çıkmaları en azından kısa zamanda mümkün gözükmüyor. İster akıl tutulması deyin, ister aymazlık deyin sonuç değişmiyor İzmir büyük bir köy olma yolunda freni boşalmış kamyon gibi uçuruma doğru hızla ilerlerken başta siyasiler olmak üzere herkes izlemektedir.
Sonuç olarak; saat kulesi önünde fotoğraf çektirmeyi banallik olarak gören üstenci tutum ve jakoben anlayış İzmir’in sosyolojik durumunu çok güzel özetlemektedir. Aslında kaybeden sadece İzmir değil, Türkiye de kaybetmektedir!
Esenlik dileklerimle,
Erol Aydın