Her şeyi biliriz. Hem de en iyisini biliriz ya da bildiğimizi zannederiz. Konuşurken mangalda kül bırakmayız.
Gelelim bugünkü mevzumuza...
Bizi 9 ay boyunca karnında taşıyan, iyi olmamız için kanıyla canıyla besleyen,gözünden bile sakınan o kutlu varlığa "Anne" deriz..
"Anne candır." deriz.
"Anne canandır." derizde deriz. Kalbimize sirayet etmez kelimelerimiz. İnanmayarak söylediğimiz her şey ahkam ve ukalalik panosunda yerini alır.
Haydi, gelin..Sizinle yükte hafif pahada ağır küçük bir deney yapalım: sağinıza solunuza, çevrenize, mahallenize bir göz atın ve karşınıza çıkan ilk insana şu soruyu sorun:
"Bugün annene tıpkı çocukluğundaki gibi masumca sarılıp ona yüreğin sevgiden, merhametten yerinden firlarcasina ANNEEEEEEEM dedin mi?
Bugün anneni o cennet kokulu al yanaklarından öptün mü?
Bugün annene "CANIM ANNEM" dedin mi? Eğer demediysen Öpülesi elleri, dünyamızın meleklerini üzmüş olmuyor musun evlat?
Üzüldüğünde senden önce üzülen "ne yapiyordur acaba?" diye karanlik gecelerde gözyaşı döken anneni hala üzmeye devam edecek misin?
Bugün cuma evlat. anneni aramak hic aklina geldi mi? İnan şu an telefonu elinde tutmuş, senden gelecek "Alo, annecigim Cuman mübarek olsun. Nasılsın, iyi misin? bir ihtiyacın var mı?" diye aramani ve sormani bekliyor.
Evlat... Annenin sadece
BIR ALOYA
"NASILSIN ANNE?" diye halini hatrini sormana sesini duymaya İHTİYACİ var.
Aradin mi sahi ?
Sordun mu NASILSIN ANNE diye?
Sarildin mi boynuna ANNE diye?
Öptün mü ANNE diye?
Yapmadi isen VAY HALINE EVLAT!
Çok geç olmadan, Rabbim onu ebediyetine almadan annenin gönlünü kazan!