Bazı okuyucularım haklı olarak soruyor. Niçin farklı disiplinlerde ve konularda yazılar yazıyorsunuz? Uzmanı olduğunuz bir konuda yazsanız daha iyi olmaz mı?
Cevabim şudur: Kendi iradem dışında kaderin sevki ile karmakarışık bir hayat yaşadım. Bunun sonucunda birçok alanda çalışmak zorunda kaldım. İşte yazmış olduğum konular bizzat işim gereği kısmen uzmanı olmam gereken işler üzerinedir.
Fakat bir konu var ki onu en son olarak açıklamak isterim; hayatımın en önemli kısmını oluşturur. Bunun da sebepleri vardır.
Öncelikle emekli bir asker olduğum için askeri konularda yazılar kaleme alıyorum. Hayatımın 15 yılını Deniz kuvvetlerinde geçirdim. Türkiye’nin en önemli savaş gemilerinde silah elektronik subayı olarak uzun yıllar görev yaptım. Donanmamızın en güçlü silahlarını benim kontrolüme verdiler. Öyle ki Harpoon isimli güdümlü mermi sadece iki muhripte bulunuyordu ve bunlardan birine ben kumanda ediyordum. Asker olarak hatıralarımı ve yaşadığım önemli olayları kaleme almaktan daha doğal bir şey yoktur.
Denizcilik konusu da aynı askerlikten doğan bir mesleğimdir. Hatta para kazandığım tek iş budur. Yıllarca donanma gemilerinde çalıştıktan sonra emekli olup bu sefer ticaret gemilerinde kaptan olarak çalışmaya başladım. Dünyanın birçok çok köşesine gitme fırsatı buldum. Burada gördüğüm ve ilginç bulduğum konuları paylaşmak okuyucularımın da hoşuna gitmektedir. Hatta sırf bu konularda yazı yazmamı isteyen kişiler de oldu.
Askerde iken kurmay sınıfında olanlara 3 yıl kıdem verilirdi. Fakat dindar bir subay olduğum için beni akademi sınavlarına dahi sokmadılar. Çeşitli engellemelerle karşılaştım. Sınıf arkadaşlarımdan geriye düşmemek için eğitim kıdemi almak maksadıyla yüksek lisans eğitimine başladım. İstanbul’da Hücumbot Filosunda görev yaparken İstanbul Üniversitesinde okuma imkânı buldum. Uluslararası İlişkiler bölümünden mastır diploması aldım.
Yine aynı üniversitede bu sefer İktisat bölümünde doktora yaptım. Gerçi doktoram 18 yıl olarak biraz uzun sürdü. Zira ticaret gemilerinde çalışıyordum ve rızkımızı çok uzak diyarlardan toplamak gereği hasıl olmuştu. Geleceğin ekonomik ve sosyal hayatının tartışıldığı bir alanda bir doktora tezi hazırladım. Oybirliği ile kabul edildi. Daha sonra kitap halinde yayınlamak da nasip oldu. İşte ekonomi ile alakalı yazılarımın sebebi de budur.
Bu arada bazı özel denizcilik okullarından öğretmenlik teklifi aldım ve buralarda hocalık yaptim.
İstanbul Üniversitesinde de Astronomik Seyir Derslerinde hocaya ihtiyaç duyuluyordu. Birkaç yıl denizcilik derslerinde öğretmenliğim oldu. Bu vesile ile çocukluğumdan beri ilgi duyduğum uzay bilimlerinde çalışmalarım oldu. Öğrencilerime doğru ve güzel bilgiler verebilmek maksadıyla gece yarılarına kadar çalışarak ders notları hazırladım ve derslerimde anlattım. Elbette bu konuda okuyucularımla bazı ilginç bilgileri paylaşmam kadar doğal bir şey olamaz.
Üzülerek söylemeliyim ki; 28 Şubat 1997 yılında eşi başörtülü olan askerlere karşı bazı darbeci generaller tarafından düşmanca bir tutum sergileniyordu. Değerli eşimde başörtülü olduğu için 1997 yılında beni de Yüksek Askeri Şûra kararı ile resen emekli ettiler. Aslında bu işlem ordudan atmanın kibarcasıdır.
Darbeci ve Fetocu subayların önünün açılması için benim gibi binlerce asker arkadaşım aynı muameleye tabi tutulmuştur.
İşte uğramış olduğumuz bu son derece haksız ve hukuksuz işlemden dolayı çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazmak zorunda kaldım. Asker arkadaşlarımla beraber bir sivil toplum örgütü kurarak silahlı kuvvetlerde yapılan dünyada eşi ve benzeri olmayan yanlışlıkları düzeltmeye çalıştık. Az da olsa başarı da kazandık. Nitekim sosyal güvenlik haklarımızın ödenmesi sayesinde emekli olmayı başardık.
Ayrıca bizi ordudan atan 28 Şubat generallerinin müebbet hapis cezası alarak hüküm giymesine de muvaffak olduk. Elbette mahkeme kapılarında yaşamış olduğum bu olayları kaleme almak gereği doğdu. Çünkü kamuoyunda bu konuda gerçeklerden farklı ve doğru olmayan yazılar yazılıyordu. İrtica namı adı altında memleketimizin en güzide evlatları ordudan atılıyor darbecilerin yalanları cilalanarak anlatılıyordu. Yaklaşık 23 yıllık gazetecilik hayatımızın bir sebebi de işte bu haksız, usulsüz ve yolsuz olaylardır.
Şimdi ise en önemli konudan bahsetmek isterim. Zira yıllardan beri kitap ve makale yazmamın en önemli sebebi budur.
Askeri okul öğrencisi iken 12 Eylül 1980 darbesi yaşanmıştı. Darbeci askerler, askeri okulda namaz kılan öğrencileri fişliyor ve ailesine haber vererek derhal okul ile ilişiğinin kesilmesini sağlıyorlardı. Eğer aile diretirse gerçekten de kimsenin göz yaşına bakmadan namaz kılan tüm öğrencileri irtica suçlaması ile okuldan atıyorlardı.
Benimde öğrenci olduğum Deniz Harp Okulunda da aynı muamelelere maruz kalmıştık. Nitekim okulun en başarılı öğrencileri 8 yıllık bir öğrenim sonunda tam subay olarak mezun olacakları bir zamanda okuldan atılmışlardı. İnsanın kanını donduracak kadar feci ve iğrenç olayları yaşıyorduk.
İşte bu genç yaşta din konusunda ciddi okumalarım oldu. Acaba namaz kılmasam daha mı iyi olurdu? Çeşitli insanlarla konuşup çok çeşitli kitaplar okudum. Beni ikna eden eserler ise Bediüzzaman Said Nursi’nin kitapları içindeydi.
Bediüzzaman, namaz kılmanın en önemli ibadet olduğunu söylüyor ve asla terk edilmemesi gerektiğini çok güzel örneklerle izah ediyordu. Fakat namaz kılma konusunu araştırırken gözüme daha önemli bir konunun varlığı ilişmişti. Bu ise “iman” ile alakalıydı.
Bediüzzaman “ilimlerin şahı ve padişahı iman ilmidir” diyordu.
Eserlerinin çok büyük bir bölümünde Allah’a iman etmenin öneminden bahsediyor; Kur'an’a, peygamberlere, meleklere, haşir gününe, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine dair yazılar vardı.
Bu eserleri okuyarak ailemden almış olduğum dini terbiyemi daha da geliştirmeye çalıştım. Rahmetli anne ve babam namaz kılmanın önemini bilen ve bizzat yaşayan insanlardı. Kardeşlerime ve bana da bu eğitimi güzelce vermişlerdi. Fakat askeri okulda herkes “Namaz kılma! Sen de okuldan atılırsın” diyordu.
Sonunda Bediüzzaman’ın eserlerinden aldığım iman dersi ile her ne suretle olursa olsun okuldan atılmak dahil her ne fenalık yapılırsa yapılsın namazın terk edilmeyeceğini anladım. Çoğu zaman yalnız başıma da olsam beş vakit namazımı kılmaya devam ettim. Rahmetli anneciğimin duasıyla olsa gerek askeri okuldan mezun olmaya da muvaffak oldum.
İşte Risale-i Nur Külliyatının ne derece önemli olduğunu ve bu eserler sayesinde imanımı kuvvetlendirir için Rabbime daima şükrettim. Elbette başka insanların da istifadesi için bu eserlerdeki hakikatleri yazdığım makalelerde neşrettim.
İşte dini konularda niçin çok yazı yazdığımın temel sebebi yaşadığım bu acı olaylardır. Kader ve hayatın acı gerçekleri dini konularda arayış ve öğrenme için çaba göstermeme sebep oldu. Çok az kişinin üzerinde durduğu bu namaz ve iman konusunda sık sık yazı yazmamın sebebi de işte budur, vesselam…