ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK!
Konumuz: İnsan, sağlık ve mutluluk dolu bir gelecek...
Anlaşılan, sevilen, değerli olduğunu hisseden insan; bu duyguyu yaşatana yakın olmak ister. Hele ki bu kişi karşı cinsten biriyse, hayatını, evini, hayallerini birleştirmeyi arzular. Ve hayatının en önemli kararını vererek, iyi günde ve kötü günde birlikte olmak üzere imzayı atar.
Bu, aslında bir başlangıçtır. Bundan sonra o, artık evlidir. Hayatını — yüzde yüz olmasa da — büyük oranda değiştirmesi gereken biridir. Artık elinde kendi evinin anahtarı vardır. Tek kişilik hayatı çift kişiliğe dönüşmüştür. Mutlu etmesi gereken; arkada bıraktığı anne, baba ve kardeşleri varken, şimdi diğer yarısı, yani eşi vardır.
Birlikte büyüyeceği, bazen acıya bazen de neşeye tutunarak aile olacağı; tüttürülmesi beklenen bir bacası vardır. Sevgiyle yoğrulması beklenen bu yeni yuvada sorumluluklar ve duygular paylaşılmalıdır. Aksi takdirde, çıktığı evin bir benzerini yaşayacaktır.
Birçok insan doğduğu evi kaderi sanır. Anne babasının ilişki biçimini, sevgiyi gösterme şeklini, tartışma ya da susma dillerini farkında olmadan içselleştirir. Böylece evlendiğinde de öğrendiği bu kalıpları yeniden üretir. Ancak gerçek şu ki: Doğduğumuz ev kaderimiz değildir. Öğrenilmiş kalıplar değiştirilebilir. Geçmişin izlerinden özgürleşerek yeni ve sağlıklı bir ilişki kurmak, ancak özgür ve cesur insanların başarabileceği bir şeydir.
Özellikle “öğrenilmiş çaresizlik” dediğimiz şey, ne kadar çabalasak da hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanmanın sonucudur. Zamanla pasiflik, öfke ve kırgınlık başlamışsa bu, artık hayatın bir döngüye dönüştüğü anlamına gelir.
Bu döngüyü kırmak elbette mümkündür.
“Ben değişebilirim. Geçmişim beni tanımlayabilir ama sınırlandırmaz.”
diyen kişi, öncelikle kendisiyle yüzleşir. Hatalarının olabileceğini kabul eder ve bu farkındalıkla telafi etmeye çalışır.
Anlaşılmak, sevilmek, değerli olduğunu her zaman hissetmek gerçekten insanı mutlu eder. Mutlu olmak ise, ancak mutlu etmekle mümkündür. Mutluluk yolunda evlilik bir yolculuksa, aile olmak bu yolculuğun meyvesidir. Zamanla olur. İyi niyetle, gayretle, sevgiyle gelişir. Aile olmak; sevgiyi sadece söylemek değil, hissettirmek; sorumluluğu sadece yüklenmek değil, birlikte taşımaktır. Gülmekle, şakalaşmakla, yemek hazırlarken bile muhabbet dili kurmakla büyür.
Her birimiz kendimize şu soruyu soralım:
“Ben bu ilişkiyi yaşatmak için ne yapıyorum?”
Sadece beklemek, sadece karşı tarafın değişmesini istemek çözüm müdür?
Mutlu olmak da, aile olmak da emek ister. O hâlde güven inşa etmek, haklı olmaktan çok mutlu olmayı seçmekle mümkündür.
Danışanlarıma hep şunu söylerim:
“Eğer içinizde hâlâ sevgiye dair bir kıpırtı ve iyi niyet varsa, hâlâ aile olma ihtimaliniz vardır.”
Çünkü hiçbir aile hazır bir şekilde kurulmaz. Aile; yapılması gerekenler yapıldıkça, affedildikçe, teşekkür edildikçe ve en önemlisi sevildikçe kurulur.
Sevgi emektir.
Aile olmak da o emeğin ürünüdür.
Zamanla oluşur.
Verdikçe çoğalır.
Gülümsedikçe güzelleşir.
Konuştukça, dinledikçe, sarıldıkça iyileşir.
Aile olmak, birlikte iyileşmeyi göze almaktır.
Ve unutma:
Sen, anne babanın tekrarı olmak zorunda değilsin.
Öğrenilmiş çaresizliği aşabilir, kendi kaderini yeniden yazabilirsin.
Çünkü evlilik bir başlangıç,
Aile olmak ise her gün yeniden verilen bir karardır.
Psikolog / Aile Danışmanı
Asiye Türkan
📞 Tel: 0172 9090664
📧 E-posta: [email protected]
📱 Instagram: @asiye_turkant
Yorumlar
Kalan Karakter: