Modern Dünyada Ruhumuzu Nasıl Kurtarırız?
Zamanın durdurulamaz bir hızla akıp gittiği, gündelik telaşların ruhumuzu bir sis bulutu gibi kuşattığı bir hengâmenin içindeyiz. Ancak öyle bir eşiğe geldik ki; gökyüzünden yeryüzüne süzülen o eşsiz sükûnet, her birimize fıtrî bir “dur ve nefes al” çağrısı yapıyor. Mübarek Üç Aylar; yani Recep, Şaban ve nihayetinde gönüllerin sultanı Ramazan… Bu aylar, sadece takvim yapraklarının değişmesi değil, kulun kendi iç dünyasından geçerek Âlemlerin Rabbi’ne yaptığı en derin ve en mukaddes yolculuğun adıdır.
Ahlakî Bir Yüzleşme ve Mutlak Kapıya Yöneliş
Modern dünya bizi “daha fazla tüketmeye” ve “ben merkezli” bir hayata zorlarken; maalesef ki özellikle gençleri ve aile temelini sarsarken, bu durumda bizler iç dünyamızda sessiz bir ahlakî çöküşün eşiğine, belki de hiç farkında olmadan sürükleniyoruz. Günümüzde merhameti lüks, dürüstlüğü saflık, yardımlaşmayı ise bir reklam aracı olarak görür olduk. Oysa Üç Aylar, bizi bu manevî tozlanmadan arındırmak için Rahman tarafından sunulan bir lütuftur.
Bu mübarek vakitler; her şeyin sahibi olan, mülkün tek maliki Âlemlerin Rabbi’ni anmanın, O’nun yüceliği karşısında acziyetimizi idrak etmenin tam zamanıdır. Şimdi kendimize sorma vaktidir: Kalbimizde hâlâ bir başkasının acısına yer var mı? Yoksa “her koyun kendi bacağından asılır” diyerek insani değerlerimizi rafa mı kaldırdık? Kur’an-ı Kerim bu konuda bizi sarsıcı bir şekilde uyarıyor:
“Öyleyse yetimi sakın ezme. El açıp isteyeni de sakın azarlama.”
(Duhâ Suresi, 9-10)
Tövbe: Ruhun Yıkanıp Arınma Anı
Üç Aylar, günahlarla yorulan ruhlar için bir “tövbe ve istiğfar” limanıdır. Rahmet kapılarının ardına kadar açıldığı bu günlerde, hatasını itiraf edip içtenlikle kendisine yönelen kullarını geri çevirmeyen Rabbimize sığınmalıyız. Tövbe; sadece dille söylenen bir kelime değil, yanlıştan dönmek, kırılanı onarmak ve bir daha o karanlığa düşmemek için verilen bir sözdür. O’ndan istemek ise en büyük zenginliktir. Unutmayalım ki O, istemeyi vermeseydi, istemek duygusunu kalbimize nakşetmezdi. Dua, kulun Rabbiyle kurduğu o en mahrem ve en güçlü bağdır.
İnsani Değerler ve Yardım Etmenin Erdemi
Müslümanlık, sadece seccade ile sınırlı bir ibadetler bütünü değildir; o, elindekini bölüşebilme, başkasının derdiyle dertlenebilme sanatıdır. Muhtaç olana yardım etmek, aslında kendi ruhumuzu iyileştirmektir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir.”
Bu hadis-i şerif, sadece bir paylaşma çağrısı değil; toplumsal bir vicdan sigortasıdır. Ramazan’a doğru yürürken tutacağımız oruç, sadece mideyi boş bırakmak değil; kibri ayaklar altına almak, aç olanın hâlinden anlamak ve “ben” putunu devirip “biz” diyebilmektir. Eğer oruç bizi yalandan, gıybetten ve kul hakkından uzaklaştırmıyorsa, o sadece bir açlıktan ibaret olarak kalır.
Üç Aylar, Kalbimizin Yeniden Doğuş Provası Olsun
Gelin, bu mübarek günleri sadece şekilsel bir kutlamadan, kandil simidi dağıtmaktan ya da dijital mesajlardan ibaret görmeyelim. Önce en yakınımızdakilerden başlayarak kırık kalpleri onaralım. Kendi içimizdeki o karanlık dehlizlere, ahlakî zaaflarımıza Âlemlerin Rabbi’nin nuruyla ışık tutalım. O’na yönelerek, O’ndan af dileyerek ve sadece O’nun rızasını gözeterek insan olmanın şerefini taçlandıralım.
Ruhumuzun bu manevî baharında, Ramazan’a kalbi tertemiz, tövbesi kabul olmuş ve rızaya ermiş olarak ulaşanlardan olmak duasıyla…
Üç aylarımız mübarek olsun.
Deniz Karabağ
Yorumlar
Kalan Karakter: