İSRAF-I KELAM
Allah israf edenleri sevmez. (Enam suresi 141. Ayeti)
"Ya Hayır Konuş Ya Da Sus!"
Dil, bir iletişim aracıdır. Kullanılan kelimeler ve kavramlar, muhataplar arasındaki ilişkiyi ya kuvvetlendirir ya da bozar. Birçok kötülüğün, şerrin kaynağı, yanlış, kötü dildir:
İsraf sadece yemede içmede veya malı gereksizce harcamak değildir. Kelamda da yani boş söz, lakırtı da israfdır. İsraf-ı Kelam kelime anlamıyla karşılığı gereksiz söz söylemedir. “Hz. Peygamber (sav): Kulun kalbi doğru olmadıkça, imanı doğru olmaz. Kalbide, dili doğru olmadıkça, doğru olmaz.”
“Hz. Peygamber(sav): Muhakkak ki âdemoğlunun yanlışlıklarının çoğu dilindedir.”
İnsanı ateşe; ülkeyi ve toplumu kargaşaya sürükleyen, etrafa kin ve nefret saçan, kötü bir dilden başkası değildir:
Kalp ve dilin bu ilişkisinden dolayı bir müminle mümin olmayanın kalpleri ve dilleri birbirlerinden farklı olmak zorundadır:
“Hz. Peygamber (sav): Mü’min bir kimsenin dili, kalbinin arkasındadır. Konuşmak istediği zaman kalbiyle o şeyi düşünür, sonra diliyle onu geçiştirir; münafığın dili, kalbinin önündedir. Bir şeyi kastettiğinde diliyle söyler, kalbiyle düşünmez.”
Konuyla ilgili peygamber efendimizin Muaz bin Cebel ile yapmış olduğu konuşma bizlere adeta ders olacak niteliktedir.
Bir gün Rasûlullah Efendimiz devesinin üzerinde, arkadaşları da O’nun önünde yürüyorlardı. Muâz bin Cebel:
“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Sen’i rahatsız etmeyeceksem, yanına yaklaşmama izin verir misin?” diye sordu. Efendimiz:
“–Yaklaş, yaklaş!” dedi. Yan yana ilerlemeye başladılar. Hazret-i Muâz:
“–Canım Sana fedâ olsun, yâ Rasûlâllah! Cenâb-ı Mevlâ’dan niyâzım, bizim emânetimizi Sen’den önce almasıdır. Allah göstermesin, eğer, sen bizden önce vefât edersen, Sen’den sonra hangi ibadetleri yapalım?” diye sordu.
Rasûlullah Efendimiz bu soruya cevap vermedi. Bunun üzerine Muâz:
“–Allah yolunda cihâd mı edelim?” diye sordu. Efendimiz şöyle buyurdu:
“–Allah yolunda cihâd çok güzel şeydir; ama insanlar için bundan daha hayırlı ameller vardır.”
“–Yani oruç tutmak, zekât vermek mi?”
“–Oruç tutmak, zekât vermek de güzeldir.”
Muâz, bu minvâl üzere insanoğlunun yaptığı bütün iyilikleri sayıp döktü. Rasûl-i Ekrem her defasında:
“–İnsanlar için bundan daha hayırlısı vardır.” diyordu. Hazret-i Muâz:
“–Anam, babam Sana kurban olsun yâ Rasûlâllah! İnsanlar için bunlardan daha hayırlı ne olabilir?” diye sordu. Yani hepsini döktüm, saydım dedi.
Efendimiz ağzını gösterdi:
“–Hayır konuşmayacaksan sus.” buyurdu. Muâz:
“–Yâ Rasûlâllah! Konuştuklarımızdan dolayı hesâba mı çekileceğiz?” diye sordu.
Bunun üzerine Rasûlullah Efendimiz, Muâz’ın dizine hafifçe dokundu, şunları söyledi:
“–Allah hayrını versin Muâz! İnsanları yüzüstü Cehennem’e sürükleyen, dillerinin söylediğinden başka nedir ki? Kim Allâh’a ve âhiret gününe inanıyorsa, ya faydalı söz söylesin veya sussun, zararlı söz söylemesin!..” (Hâkim, IV, 319/7774)
Günümüzde maalesef akraba, komşuluk ve arkadaşlık görüşmelerinde has muhabbetten uzaklaşılmış yerini dedikodu ve gıybete bırakmıştır. Günümüzde belki de en çok kullanılan sözlerden biri de “laf olsun torba dolsun” ifadesiyle yapılan muhabbetin ne kadar boş olduğunun en somut örneğidir. Biz küçükken büyüklerimizden hep şu nasihatı alır bu nasihatla hayatımıza yön verirdik. “Seninle arkadaş olmak isteyene daima dinimizi, Ashab-ı kiramı ve evliyaları anlat. Anlarsa sen iyi bir dost kazanırsın. O’nun da ahireti kurtulur. Anlamazsa senden uzaklaşır sende kötü bir insandan kurtulmuş olursun”
Muhebbet esnasında Allah muhabbeti yapılması ya da Allah’ın yarattığı İlmin sohbetinin yapılması karşılıklı sohbet esnasında kişilerin birbirlerine ilim nakletmesi yeni konular öğretmesi en doğru sohbettir diye düşünüyorum.
Alimlerden dinlediğimiz o güzel sohbetlerin birinde de yani aşağıda anlatılan kısas, olayı tamamen netleştiriyor.
“Bir yerde bir cemaat oldu mu hemen melaike oraya gelir, bakarlar. Şayet Allah bahsi yapılıyorsa onlar dualarda bulunurlar. Yok eğer Allah bahsi yapılmıyorsa o cemaatten nefret ederek, (Eğer siz Allah’a kul olsaydınız, O’nun bahsini yapardınız. Eğer siz Allah aşığı olsaydınız maşukunuzu anardınız) der ve oradan uzaklaşırlar.” Bu gerçeklerin ışığında artık insanın Allah (C.C) bahsi yapılan yerlere gitmesi, Allah’ın anılmadığı yerlerden de uzaklaşması lazımdır ki meleklerin nefreti üzerlerinde olmasın. İnsanın, Allah’ın rahmetinden ve meleklerin duasından istifade etmesi için Allah’ın anıldığı yerleri dolaşması, onlara devam etmesi lazımdır. Bir seferinde Hazret sohbet aşığıydı. Her zaman sohbet ederdi. Sohbet edecek kimseyi bulamayınca beş – altı yaşlarındaki çocukları toplar, dizlerinin üzerine oturtarak onlara Allah’ın sadatın sohbetini yapardı. Hanımı kendisinden bir seferinde sormuş. “Kurban demiş, insan senin için taaccüp ediyor. Üç yaşındaki altı yaşındaki çocuk bu sohbetlerden ne anlıyor ki onları etrafına topluyorsun.” Hazret, cevaben: “Ben de biliyorum bir şey anlamazlar ama benim gayem sohbet edip nazil olan Allah’ın rahmetinden, bereketinden ve sadatın himmetinden istifade etmektir. Zaten, sohbetteki gaye sohbet sırasındaki Allah ve sadat anıldığı zaman nazil olan İlahi rahmetten, İlahi bereketten, sadatın himmet ve nazarlarından istifade etmektir. Menfaat sohbetin kendisinde değildir” dedi. Yunus Emre’nin dillerde dolaşan beyti, söz söylemenin önemini veciz bir şekilde ifade etmektedir: “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı, Söz ola ağılı aşı, bal ile yağ ede bir söz.”
Vel hasıl, Murat Gülşan olarak, (başta kendi nefsime söylüyorum,) naçizane siz değerli okurlarıma tavsiyem Kelime israfı yapmayınız! İçini dolduramayacağınız hiçbir kelimeyi ziyân etmeyiniz ...
Saygılarımla.
Murat Gülsan