Fulya OMAÇ / Çeşme - İZMİR
Çeşme Doğa ve Hayvanları Sevenler ve Koruyanlar Derneği Başkanı Semra Çetinsoy, 2024’te yürürlüğe giren yasanın birçok hayvansever tarafından “Katliam Yasası” olarak görüldüğünü belirterek, belediyelerin yüzeysel uygulamalarının sorunu büyüttüğünü, barınaklardaki ölümler ve sokaklardaki kontrolsüz artışın sürdüğünü, hayvanların bu coğrafyanın bir parçası olarak kabul edilmesi gerektiğini ve kalıcı, adil bir sistem kurulmadıkça sokak hayvanları sorununun çözülemeyeceğine dikkat çekerek bilimsel, vicdanlı ve sürdürülebilir çözümler çağrısında bulundu.
ÇETİNSOY UYARIYOR: “BİLİMSEL TEMELLİ, ADİL, VİCDANLI VE SÜRDÜRÜLEBİLİR SİSTEM OLMADAN ÇÖZÜM MÜMKÜN DEĞİL”
KRİZİ DERİNLEŞTİRİNEN HAYVAN HAKLARI YASASI “KATLİAM YASASI” MI, “ÇÖZÜM MÜ?”
Geçen yıl “Dünya onların da evidir”, bu yıl ise “Hayvanları Kurtarın, Gezegeni Kurtarın!” temasıyla planlanan 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü, Türkiye’de artan gerilim ve belirsizliklerin gölgesinde karşılanıyor. 2024’te yürürlüğe giren yasa, sokak köpeklerinin toplanarak barınaklara alınmasını öngörse de uygulamadaki aksaklıklar hem hayvanların yaşam hakkını hem de toplumun güvenliğini tehdit ediyor. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Çeşme Doğa ve Hayvanları Sevenler ve Koruyanlar Derneği Başkanı ve HAYAT Federasyonu Başkanı Semra Çetinsoy, sokak hayvanları meselesinin yalnızca barınak veya güvenlik boyutuyla sınırlı olmadığını; toplumsal algı, yanlış inanışlar ve yıllardır çözülemeyen yapısal sorunlarla iç içe geçtiğini ve belediyelerin yüzeysel uygulamalarının sorunu büyüttüğünü vurguladı. Yüzeysel uygulamaların etkisi, sokak hayvanları sorununu derinleştirirken, bu durumu belgeleyen somut veriler Şubat 2025 raporuyla ortaya kondu.
SADECE 273 BELEDİYEDE HAYVAN BARINAĞI VAR
Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM) ve Yaşamdan Yana Derneği’nin 7527 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılan değişikliklerin sahada ne ölçüde uygulandığını değerlendirmek amacıyla hazırladığı ‘Türkiye Geneli Belediye Hayvan Barınakları Raporu’nda CİMER üzerinden belediyelere yapılan bilgi edinme başvurularından elde edilen veriler doğrultusunda barınakların kapasitesi, çalışma koşulları ve yerel yönetimlerin şeffaflık düzeyi incelendi. Rapora göre, başvurulan 1408 belediyeden yalnızca 1111’i yanıt verirken, bunların 273’ünde hayvan barınağı bulunduğu, en az 26’sının ruhsatsız faaliyet gösterdiği, 838 belediyenin ise barınağı olmadığını bildirdiği veya bu konuda bilgi paylaşmadığı tespit edildi. Ülke genelindeki toplam barınak kapasitesinin 89 bin 451 hayvanla sınırlı kaldığı belirtilirken, bu sayının sokakta yaşayan yaklaşık 4 milyon köpeği barındırmaya yetmeyeceği vurgulandı. Raporda ayrıca, 171 belediyenin hayvan toplama işlemlerini zabıta veya temizlik birimleri aracılığıyla, 9 belediyenin ise bu hizmeti özel şirketlere devrederek yürüttüğü bilgisi paylaşıldı. Bu tablo, mevcut barınak kapasitesinin sorunun büyüklüğü karşısında ne denli yetersiz kaldığını açıkça gözler önüne seriyor.
ÇÖZÜM, “KISIRLAŞTIR-AŞILAT-YERİNDE YAŞAT
Hayvan hakları örgütleri ve hayvanseverler belediyelerin toplama yöntemlerindeki sorunlara ve barınak koşullarındaki eksikliklere uzun süredir dikkat çekerken, yasanın yürürlüğe girmesinden önce başlayan bu eleştiriler, uygulamada yaşanan ihlallerle birlikte daha da güçlenmiş durumda. Uzmanlara göre kalıcı çözüm, “kısırlaştır-aşılat-yerinde yaşat” modelinin eksiksiz uygulanmasından geçiyor. Buna, hayvan üretimi ve satışının tamamen yasaklanması, belediyelerin yasal sorumluluklarını yerine getirmesi ve kamuoyunun bilinçlendirilmesi eşlik ettiğinde hem hayvanların yaşam hakkı korunabilecek hem de sokak popülasyonu kontrol altına alınabilecek. Ancak sahada yaşananlar, önerilen bu modellerle yürürlüğe giren yasanın birbirinden ne kadar uzak olduğunu da net biçimde ortaya koyuyor.
“KATLİAM YASASI” TARTIŞMALARI SÜRÜYOR
Geçen yıl yürürlüğe giren ve kamuoyunda “katliam yasası” olarak nitelenen Hayvan Hakları Yasası, aradan geçen sürede toplumsal gerilimi azaltmak bir yana, yeni tartışmaların odağına yerleşti. Yasanın uygulanmaya başlamasıyla birlikte Altındağ, Gebze, Mamak, Mersin, Suruç ve Niğde gibi birçok bölgede barınaklarda toplu öldürme vakaları basına yansıdı; sokak köpekleri sistematik biçimde toplanarak barınaklara kapatıldı, kötü muameleye maruz bırakıldı ya da çeşitli yöntemlerle yaşamdan koparıldı. Ülke genelinde hayvanlara yönelik şiddet ve suç vakalarının artması, yasaya yönelik tepkileri daha da büyüttü. Yasanın yürürlüğe girdiği ilk yıl içerisinde yalnızca köpekler değil; kediler, kuşlar, yaban domuzları, tilkiler, kazlar, foklar ve farklı türler de çeşitli kampanyaların konusu haline geldi. Özellikle bazı maddelerin yerel yönetimlere “müdahale” ve gerektiğinde “imha” yetkisi tanıması, hayvan hakları savunucuları tarafından temel yaşam hakkına açık bir tehdit olarak değerlendiriliyor.
ÇEŞMELİ BAŞKAN ÇETİNSOY: ÖNCE ONLARI KENDİMİZE ALIŞTIRDIK, SONRA VARLIKLARINDAN RAHATSIZ OLDUK”
Çeşme Doğa ve Hayvanları Sevenler ve Koruyanlar Derneği ve Hayat Federasyonu Başkanı Semra Çetinsoy, sokak hayvanları sorununu, barınak yetersizliklerinden yerel yönetimlerin görevlerini tam olarak yerine getirememesine, toplumsal farkındalık eksikliğinden çözüm önerilerine kadar pek çok açıdan değerlendirdi. Meselenin doğru ele alınabilmesi için “kısırlaştır-aşılat-yerinde yaşat” modelinin eksiksiz uygulanması gerektiğini vurgulayan Çetinsoy, sokak hayvanları sorununu yıllardır çözülemeyen kronik bir mesele olarak tanımladı. Evcil hayvanlar grubunda yer alan kedi ve köpeklerin yüzyıllar önce insanlar tarafından çeşitli amaçlarla doğal yaşamdan koparıldığını hatırlatarak, bu hayvanların zamanla insanlara alıştığını ve insanların da onları yaşam alanlarının bir parçası haline getirdiğini belirtti. Ancak değişen yaşam koşulları, şehirleşme ve toplumsal tutumların bu ilişkiyi olumsuz etkilediğini vurgulayan Çetinsoy, “Önce onları kendimize alıştırdık, sonra varlıklarından rahatsız olduk” diyerek, bu çelişkinin sokak hayvanları sorununu derinleştiren en önemli faktörlerden biri olduğunu belirtti.
“TOPLUMSAL KORKULAR BÜYÜYOR, YANLIŞ ALGILAR SORUNLARI BESLİYOR”
Son yıllarda sokak hayvanlarına yönelik tahammülsüzlüğün belirgin biçimde arttığını, konunun çoğu zaman olduğundan fazla büyütülerek bir korku ve fobiye dönüştürüldüğünü dile getiren Çetinsoy, “Özellikle medyada yer alan bazı abartılı ve tek taraflı haberler, toplumda korku ve yanlış inanışların yayılmasına zemin hazırladı. Sokakta yaşayan her köpek saldırgan değildir. Ama medyada sürekli tehlike senaryoları üzerinden yapılan yayınlar, insanlarda korku yaratıyor. Bu korku da zamanla gerçeğin yerini alıyor. Algılar gerçeği gölgede bırakıyor. Yanlış inanışlar ve büyütülen korkular, sokak hayvanlarına yönelik olumsuz tutumları güçlendiriyor bu yaklaşım sorunun çözümünü kolaylaştırmak yerine daha da zorlaştırıyor” dedi.
HAYVANLARA KÖTÜ MUAMELE DERİN PSİKOLOJİK YARALAR AÇIYOR
Sorunun tek sorumlusunun hayvanlar gibi gösterildiğini vurgulayan Çetinsoy, yıllardır işkenceye, kötü muameleye ve ölümlere tanıklık edildiğini, bu durumun özellikle çocuklar ve hayvanseverler üzerinde derin psikolojik yaralar açtığını söyledi. “Şefkat ve merhamet gibi toplumsal değerlerimiz açısından çocuklara kötü örnek oluyoruz. Öldürmenin çözüm olmadığı artık aşikar. Hayvanların üreme içgüdüsü nedeniyle sayılarını azaltmak mümkün değil. Eğer öldürmek çözüm olsaydı, bugün bu sorunu konuşmuyor olurduk” diye konuştu.
HAYVANLARA SERT TEPKİ, İNSANLARA HOŞGÖRÜ
Toplumun hayvanlara gösterdiği sert tepkiyle insanlara gösterdiği hoşgörü arasındaki çelişkiye de dikkat çeken Çetinsoy, “Her gün işkence, tecavüz, cinayet, gasp, kan davası, sapıklık, madde bağımlılığı gibi nedenlerle onlarca insanın insan eliyle katledildiğini dehşetle izliyoruz. Buna rağmen, kendi cinsine karşı gösterilen hoşgörü çok daha fazla. Kaybolan insan hayatlarının hesabı verilemiyor ama hayvanlara uygulanan cezalar ölümle sonuçlanıyor” dedi.
HİÇBİR ZAMAN BİZ İNSANLAR KADAR ACIMASIZ YA DA İHANETKAR OLMADILAR
Çetinsoy, insanların hayvanlara uyguladığı cezaların çoğu zaman son derece ağır olduğunu vurguladı. Sokak hayvanlarının pek çoğunun, işlemedikleri suçlar nedeniyle hayatlarını kaybettiğini belirterek, “Bu hayvancıklar insanlara ne yapmış olabilir? Gasp mı etmişler, sahtekarlık mı yapmışlar? Doğayı insafsızca bozup dünyanın sonunu mu hazırlamışlar? Elbette hayır. Onlar sadece yaradılışlarının gerektirdiği şekilde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Hiçbir zaman biz insanlar kadar acımasız ya da ihanetkar olmadılar,” ifadelerini kullandı.
30 BİN KÖPEK BİR YIL İÇİNDE 100 BİNİ BULABİLİYOR
Sorunun çözümünde en etkili yöntemin kısırlaştırma olduğunu hatırlatan Çetinsoy, uygulanacak programın ve izlenecek yolun büyük önem taşıdığına dikkat çekti. Geçmişte yürütülen bireysel ve kurumsal kısırlaştırma çalışmalarının plansızlık nedeniyle istenilen sonucu vermediğini belirterek, “Toplu halde sokaktan toplanan hayvanların bir kısmı kısırlaştırılıp geri bırakıldı, bir kısmıysa barınaklara kapatıldı. Ancak yeni yasayla birlikte artık tüm hayvanlar barınaklara toplanıyor. Bu kadar hayvanı barındıracak yeterli tesis olmadığı için sonları çoğunlukla ölümle bitiyor. Kısırlaştırma zahmetli ve uzun soluklu bir işlem olduğundan kısa vadede çözülmesi zor. Kısırlaştırılıp sokağa bırakılan grupların üremeleri dururken, henüz toplanamayan ve kısırlaştırılmamış olanların üremeleri devam edecektir. Şöyle ki, bugün sokaklarında 30 bin köpek olan bir ilde, bu sayı bir yıl içinde 100 bini bulabiliyor. Bunun yarısı (15 bin) dişi olsa, yılda bir defa çoğalsa (iki defa da çoğalıyor), her seferinde 5 yavru yaşasa (8-10 adet olabiliyor), bir senede 75 bin adet köpek ilave olacak, sayıları mevcutlarla birlikte 100 olacak demektir. Ortaya çıkan tablo katlanarak büyüyor. Bu nedenle, yüzeysel uygulamalarla sonuç almak mümkün değil. Doğru yöntem, önce sokaktan çekip kontrollü bir barındırma sistemi kurmak, ardından program dahilinde kademeli bir kısırlaştırma süreci yürütmektir. Bu çalışmaların etkili sonuç vermesi en az on yıl sürecektir,” diye konuştu.
BÜYÜK BARINAKLAR ÇÖZÜM DEĞİL
Çetinsoy, hayvan sahiplerinin sorumluluklarını da hatırlatarak, tüm evcil hayvanların 5199’a göre yasal zorunluluk gereği kayıt altına alınması ve kısırlaştırılmasının şart olduğunu belirtti. Yavru sahibi olmak isteyenlerin ise doğacak yavrular için sahiplendirme garantisi vermesi gerektiğini söyledi. Barındırma konusunun ise en kritik noktalardan biri olduğunu vurgulayan Çetinsoy, “Çok sayıda hayvanın büyük barınaklarda tutulması hem sağlık hem de maliyet açısından ciddi riskler taşıyor. Böyle ortamlarda üremeyi durdurmak ve hayvanların sağlığını korumak neredeyse imkansız. Ayrıca beslenme ve veterinerlik giderleri için büyük bütçeler gerekiyor. Barınağı ya da geçici bakım evi olmayan yüzlerce belediye var. Bu yerlerde sahipsiz hayvanların sonu sadece ölüm oluyor,” dedi.
HAYVANLAR BİRER SORUN DEĞİL, BU COĞRAFYANIN PARÇASI
Çözüm için bilimsel verilere dayalı politikaların şart olduğunun altını çizen Çetinsoy, toplumsal bilgilendirmenin ve şeffaf yönetim anlayışının önemine vurgu yaparak, “Sokak hayvanları sorununu gerçekçi biçimde çözebilmek için yerel yönetimlerin planlı, koordineli ve vicdanlı bir yaklaşım sergilemesi gerekiyor. Toplumun doğru bilgilendirilmesi, yanlış inanışların ve korkuların giderilmesinde kritik bir rol oynuyor. Hayvanların birer sorun değil, bu coğrafyanın parçası olduklarını kabul etmeliyiz” şeklinde konuştu.
SAHİPLENDİRME AĞI ÖNERİSİ
Çözümün temelinde sahiplendirme olduğunu belirten Çetinsoy, farklı kurumların bu sürece aktif olarak dahil edilmesi gerektiğini söyledi. Resmi kurumlar, özel sektör iş yerleri, okullar, huzurevleri, yetiştirme yurtları, rehabilitasyon merkezleri, askeri birlikler, karakollar, fabrikalar, AVM’ler, cezaevleri ve sitelerin bu süreçte önemli rol üstlenebileceğini vurguladı. Sitelerde hane sayısına göre sahiplendirme yapılabileceğini, masrafların ise ortak giderlere küçük katkılarla karşılanabileceğini söyledi. Bu yöntemle hem ekonomik hem de sağlıklı bir bakım sisteminin kurulabileceğini belirtti.
EK BÜTÇEYE GEREK KALMADAN SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR SİSTEM KURULABİLİR
Bu uygulamalara ilişkin kuralların, ilerleyen dönemde hazırlanacak yönetmelik ve tüzüklerle netleştirilebileceğini ifade eden Çetinsoy, bu şekilde belirlenecek şartlarda hayvan bakımının çok daha ekonomik ve sağlıklı olacağını söyledi. Hayvanların beslenme ihtiyaçlarının, bulundukları kurumların artan yiyeceklerinden karşılanabileceğini; bu sayede ek bütçeye gerek kalmadan sürdürülebilir bir sistem kurulabileceğini dile getirdi. Ayrıca hayvanların çok sayıda ve kalabalık ortamlarda bir arada yaşamasına gerek kalmayacağı için, çeşitli hastalıklara yakalanma oranının da düşük olacağını; dolayısıyla sağlık harcamalarının da önemli ölçüde azalacağını vurguladı.
“KATLİAM YASASI’NA TEPKİ VE 4 EKİM ÇAĞRISI”
Son olarak 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü’ne ilişkin mesaj veren Çetinsoy, 2 Ağustos 2024’te yürürlüğe giren yasayı “Katliam Yasası” olarak nitelendirerek tepkisini, “Hem çok kızgın hem de çok üzgünüz” sözleriyle dile getirdi. 4 Ekim’in yalnızca bir kutlama değil, aynı zamanda bir hatırlatma ve çağrı olduğunu belirten Çetinsoy, kalıcı ve adil bir sistem kurulmadıkça sorunun çözülemeyeceğine dikkat çektiği konuşmasını şöyle noktaladı:
“Her gün yeni bir kötü haberle kahroluyoruz. Kendi ilçemizden bile hayvanlara dair yürek burkan olaylar geliyor. Bu şartlarda 4 Ekim’i kutlamak mümkün değil. Kimse hayvan sevmek zorunda değil ama zarar vermek, yok etmek zorunda da değil. Allah bu insanlara yaşattıklarını yaşamadan ölümü nasip etmesin.”
KARINLARI TOK VE ÖZGÜRCE YAŞAM SÜRMELERİNİ DİLİYORUZ
Bugün, bütün canlıların bir arada, uyum içinde yaşamasının öneminin vurgulandığı, “4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü”. Peki ne kadar koruyabiliyoruz? Koruyamıyoruz! Hele ki geçen yıl yürürlüğe giren ve hayvanseverlerce “Katliam Yasası” olarak nitelendirilen yasadan sonra bu canları korumak ne yazık ki daha da zorlaştı. Oysa ki bu dünya yanı başımızda bizimle birlikte yaşayan sayısız canlının da evi. Ve onlar da bizler gibi can taşıyan, sadece hayatta var olma mücadelesi veren ve bu dünyada bizim kadar yaşama hakkı olan canlılar. Mahatma Gandhi’nin “Bir milletin büyüklüğü ve ahlaki gelişimi, hayvanlara olan davranış biçimi ile değerlendirilir” sözünü hatırlayarak, tüm hayvan dostlarımızın kötü muamele ve ihmale maruz kalmadan; güven içinde, sağlıklı, karınları tok ve özgürce yaşam sürmelerini, sokaklarda, barınaklarda ya da evlerde, yanlarında merhametli, vicdanlı insanların olmasını diliyoruz.
HAYDİ, BU 4 EKİM’DE BİZLER DE PATİLİ DOSTLARIMIZ İÇİN ELİMİZİ UZATALIM
Hayvanlar sadece çevremizin değil, aynı zamanda toplumlarımızın da bir parçası ve onlara bakmak ortak sorumluluğumuz. 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü kapsamında hafta boyunca ve güne özel, çeşitli marketlerde ve alışveriş sitelerinde mama ve hayvanlarla ilgili tüm ürünlerde yüzde 50 civarı indirim oluyor. Haydi, bu 4 Ekim’de bizler de patili dostlarımız için bir şeyler yapalım. Bir tas su, bir kap mama ve sıcak bir yuva sunarak sessiz çığlıklarına umut olalım; vicdanımızı harekete geçirelim ve onların hayatına dokunalım. Gece de başımızı yastığa koyduğumuzda karınlarının doymasına ve hayata tutunmalarına katkı sağlamanın verdiği sonsuz huzurla uyuyalım. Onların sesi olalım, yaşam haklarını birlikte savunalım. Küçük adımlar büyük hayatlar kurtarır. Bu özel gün, yalnızca onların haklarını hatırlatmakla kalmasın, aynı zamanda kalıcı ve insani çözümlere giden yolun da başlangıcı olsun. Tanrı tüm canları merhametli iyi insanlarla karşılaştırsın.
#HayvanHakları #KatliamYasası #SemraÇetinsoy #Çeşme #SokakHayvanları #HayvanSeverler #DoğaKoruma #VicdanlıÇözüm
Yorumlar
Kalan Karakter: