“Yol Varsa Budur, Bilmiyorum Başka Çıkar Yol” (3)
Rabbim biz insanları ve cinleri kendisine iman ve ibadet etmemiz için yaratmış. Bu inancın ve ibadetlerle yaşayışın neticesi Cennet”tir. Cennet Âhiret hayatının, yani ölümün olmadığı ebedî hayatın Mü’minler için yaratılmış mekanıdır. Sade saadet yeridir. Orada karanlık yok, elem yok, keder yok, insanı rahatsız edecek nesneler yok, hastalık yok, ölüm yok. Rabbimiz (cc), en son Cennete girecek olana on dünya genişliğinde bir yer veriyor. İbadetinde, taatinde, takvasında olan kimselere verilecek lütufları siz düşünün. En büyük lütuf ve saadet ise Cemalullah’la müserref olmak. Bu, Cennet’teki bütün nimetlerden binlerce kat daha üstün bir nimet. İnsan orada hem cesetle, hem ruhla var olacak.
Âhiret yurdunun bir diğer mekanı ise Cehennemdir. Orası, kâfirlerin ve münafıkların ebedî yurdudur. Münafık, zâhiren Müslüman görünüp te kalben kâfir olanlardır. Yani dışı yeşil, içi kızıl olanlar. Kâfir ise; Allah’a Tevhidî iman etmeyen, Allah’ın isimlerine, ef’aline ve sıfatlarına şirk koşan (müşrik), Allah’ı hiç tanımayan (muattıla gürûhu), Allah’ın hükümlerinden bir tek hükmü olsun inkar eden, bir veya birden çok peygamberleri inkar eden, Allah’ın kitaplarını inkar eden veya muharref kitaplara inanan; günümüzde bilinen isimleriyle; Ateist, muattıla, güneşe ve ineğe tapanlar, Hıristiyanlar, Yahudiler… Cehennemde zerre kadar aydınlık yok. Dehşetli azaplar var. Cehennem’in bir diğer sâkinleri ise, Mü’min oldukları halde, günahı kebâir işleyenler, tevbe etmeden vefat edenler, Cehennemi hak edecek ameller işleyenlerdir. Bu günahkar Mü’minler (sağlam iman sahibi olmak şartıyla) günahları nisbetinde Cehennemde kalıp sonra Cennete gireceklerdir.
Bütün mahlukat gibi biz insanlar da yokluk âleminden gelmedik. (Zaten yokluk yoktur) Rabbimizin “Alîm” isminin dairesinde mevcut idik. Alîm isminin dairesinden vakti zamanı gelince “Kadir” isminin dairesine çıkıyoruz. Sonra vefatla birlikte tekrar Alîm isminin dairesine geçmekteyiz. Haşir sabahında yeniden diriltilince hem cesetle, hem ruhla Rabbimizin huzurunda toplanacağız.
İmanın esaslarından biri “Âhiret gününe iman”dır. Âhiret yurdunun safhaları Kur’an-ı Azimüşşan’da ve Hadis-i şeriflerde tafsilatıyla anlatılmıştır. Bu iki temel kaynağa dayanarak binlerce tefsirlerde, müdakkkik âlimlein eserlerinde bu ebedî âlemle ilgili tafsilatlı bilgiler verilmiştir. Haşir hakikatını en mükemmel şekilde açıklayan âlimlerden biri Bediüzzaman hazretleridir. Bu değerli âlimimiz Rum sûresinin 50. âyetindeki meâlen; “Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir: O her şeye hakkıyla kadirdir.” Hakikatini tefsir etmiş ve akıl sahiplerine öldükten sonra dirilmeyi iki kere iki dört eder derecesinde ispat etmiştir.
Bu dünya, Rabbimizin yarattığı bir han, bir bekleme salonu, bir imtihan yeri gibidir. Burada ne ekmişsek âhirette onu biçeceğiz.
İsrafil Aleyhisselam’ın sûra ilk üfleyişiyle kıyamet kopacak, bu dünya harap ne olacaktır. Kur’an-ı Kerim’de bu kıyamet sahnesi teferruatıyla anlatılmıştır. Dağların toz zerresi haline gelişini düşünün, kimbilir kaç bin şiddetinde bir deprem olacak. Dünya derken, kastedilen Cennet ve Cehennem hariç bütün âlemdir. Yani yedi kat sema ve içindekiler, bütün galaksiler, güneş, ay ve bütün yıldızlar, Arş ve Kürsi…
İsrafil Aleyhisselamın sûra ikinci üfleyişiyle bütün mevcudat canlanacak ve haşir meydanına dökülecektir. Haşir meydanı dümdüz bir sahradır. Orada insana müthiş ızdırap veren bir bekleyiş, bir hararet vardır. İnsanlar, cinler, hatta hayvanlar orada hesap verecektir. Mizan kurulacak, amel defterleri dağıtılacak, herkes Allahu Azimiüşşana hesap verecektir. Peygamber Efendimizin (asm) başında bulunacağı Havz-ı Kevser oradadır. O havzın billur gibi soğuk suyundan bid’at ehli olmayan Mü’minler kana kana içecektir. Orada Sırat Köprüsü kurulacak ve bütün insanlar ve cinler o köprüden geçecektir. Kâfirler Cehenneme yuvarlanırken, Mü’minler o köprüden geçip Cennete gireceklerdir.
İşte hadis-i şeriflerde işaret buyrulduğu üzere aklı olan âhiret hayatındaki saadeti kazanmak için çalışır. Bu dünya hayatı fânidir, geçicidir. Ne hazindir ki insanların ekseriyeti (Maalesef buna Müslümanlar da dahil) şeytanın ve şeytanın uşaklarının telkiniyle var güçleriyle dünya hayatı için çalışmaktadırlar. Güzel yiyecekler, güzel mesken, güzel binek, güzel elbiseler, güzel ayakkabılar, yazlıklar, tarlalar… Dünya… Dünya… Dünya… Yani bir müddet sonra bırakıp gidecekleri nesneler. Üstelik bazı Müslümanlar haram olduğunu bile bile (Rüşvet, ihtikar, faiz, gasp, vs.) dünyaya dalmakta, gırtlaklarına kadar batmaktadırlar.
Mi’rac gecesi, yedi kat semayı ve oradaki bütün mevcudatı, Cenneti ve Cehennemi gören,Cemalullahı seyretme şerefine erişen Peygamber Efendimiz (asm): “La ayşe illa ayşü’l âhireti” [Gerçek hayat, ancak âhiret hayatıdır] buyurmaktadır.
İşte Mü’min olan, Müslüman olan kimseler bu dünya ve âhiret dengesini gözetmeli, bu dünyada ne kadar kalacaksa o kadar bu dünyaya değer vermeli (Helal dairesinden ayrılmamalı), hayatının her safhasında ebedî hayat yurdu için çalışmalı ona göre hareket etmelidir. Yani helal dairesinde kalmalı, haramlardan şiddetle kaçınmalı, Peygamber Efendimizin (asm) yolundan yürümeli, farzları yapmalı, her daim Allah’ın hükümlerini hâkim kılmayı, cihadı ve İ’la-yı Kelimetullahı düşünmelidir. Bu düşüncenin neticezi izzet ve şeref kazanmak, zaferler elde etmek, nice fütuhatlara mazhar olmaktır. Tarihte bu düşüncede olan İslam devletlerinin, kahramanlarımızın, şehitlerimizin ve gazilerimizin mazhar olduğu gibi…
Burhan Bozgeyik
Yorumlar
Kalan Karakter: