İNCELİK VE EDEP
Selamun Aleyküm Erenler ve Erenlere gönül verenler..
Öyle özledik ki zerafeti, inceliği, edebi, sevgiyi, hassasiyeti, tatlı muhabbetleri…
Bu mahzun kelimeler davranışsal ve sözel olarak günümüzde unutulmaya yüz tutsa da genetik kodlarımızda mevcutlar. Bizler, ormana girerken baltanın ağzını bezle kapatan, kurbanlık hayvanın gözlerini bağlayan, kuş evleri yapan, sadaka taşları olan, kalp kırmak Kabe’yi yıkmak gibidir diyen zarif ecdadın torunlarıyız.
Kadim İslâm Medeniyetinden örneklerle kendimize özümüzü hatırlatalım istedim.
Büyüklerimiz : “İnsan, dilinin altında gizlidir” demişlerdir. Dolayısıyla zarif bir müminin konuşması edepli ve nazik olur. İşte en güzel örneklerden biri:
Sahabeden Kubas bin Üşeym (r.a):
“Ben ve Hazreti Peygamber (s.a.v) Fil senesinde doğduk.” der.
Osman bin Affan (r.a) ona:
Sen mi daha büyüksün, yoksa Peygamber Efendimiz (s.a.v) mi? diye sorar. O mübarek sahabi, şu zarif karşılığı verir:
Peygamber (s.a.v) benden çok çok çok ve tarife sığmaz derecede büyüktür. Doğumda ise ben O’ndan eskiyim…” (Tirmizi, Menakıb, 2/3619)
Kanuni Sultan Süleyman Han zamanında karıncalar ağaçları sarmış ve zarar veriyormuş. Hünkara durum arz edilince, “Bunu bir Ebussud Efendiye soralım” demiş ve yazmaya başlamış:
Dırahtı ger ziyan etse karınca
Zarar var mı karıncayı kırınca?
(Şayet ağaca zarar verecek olsa karınca, karıncayı incitmekte bir beis var mıdır?)
Padişah, kadıya sormadan bunu yapabilir ama yapmıyor. Ya da birini gönderip caiz mi diye sorabilirken, kendi şiirle soruyor. İncelik!
Devrin kadısı Ebussud Efendi aynı vezinle cevap veriyor:
Yarın Hakk’ın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca
Bunun üzerine karıncalara zarar verilmeyecek şekilde mesele halloluyor.
Allah dostlarının birbirlerine saygı ve muhabbetleri de çok tatlı;
Sultan Birinci Ahmed, çok sevdiği Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerine hediye gönderir. Ancak Hüdayi hazretleri hediyeyi kabul etmez. Padişah aynı hediyeyi Abdülmecid Sivasi hazretlerine gönderir, mübarek de kabul eder ve teşekkürlerini sunar. Bunun üzerine Padişah, “Bu hediyeyi Hazreti Hüdayi’ye gönderdiğim halde kabul etmedi” deyince, Abdülmecid Sivasi hazretleri: “Padişahım, Hüdayi bir Zümrüdüanka’dır. Leşe tenezzül etmez.” cevabını verir. Birkaç gün sonra Padişah Hazreti Hüdayi’nin huzurunda iken: “Sizin kabul etmediğiniz hediyeyi Şeyh Abdülmecid kabul etti.” deyince. “Padişahım! Şeyh Abdülmecid bir denizdir. Denize bir damla pis su düşmekle deniz kirlenmez.” diyerek zarif bir cevap verir.
Bir gün büyük bir ilim meclisi kurulmuş ve Konya ileri gelenleri orada toplanmışlardı. Sadreddin-i Konevî Hazretleri de orada bir seccade üzerinde oturmuştu. Mevlana Hazretleri içeri girince seccadeye oturmasını rica etti. Bunun üzerine Mevlana hz: "Sizin seccadenize oturursam, kıyamette bunun hesabını nasıl veririm?" dedi.
Sadreddin Konevî Hazretleri de: "Senin oturmada fayda görmediğin seccade bize de yaramaz" deyip, seccadeyi oradan kaldırdı. Allah sırlarını aziz ve mukaddes etsin. Şefaatlerine nail eylesin.
Argo konuşmanın, kaba olmanın marifet zannedildiği bazı topluluklar için hadisi şeriflerde ciddi ikazlar vardır: “Müstehcen konuşmak, münafıklıktan bir bölümdür.” (Tirmizi, Kitabul Birr ve’s-Sıla, 80)
“Allah katında en kötü kimse, ağzının bozukluğundan dolayı insanların kendisiyle buluşmayı ve görüşmeyi terk ettiği kimsedir.” (Buhari, Edeb, 48)
Ayeti Kerimede buyurulur ki: “İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” (Kaf, 18)
Tefekküre vesile ola..
Emine Aydemir
Yorumlar
Kalan Karakter: