Türkiye muhafazakârlarının zihni karmakarışık, tezadlar yumağı düşünceler aynı kafalarda kucak kucağa yaşıyor. Bütünü ihata edemeyenler, tasnif ve muhakeme güçlüğü ile sürüklenip duruyor; her girdabın hızına ayak uyduruyor, her şelalenin gürültüsüne eşlik ediyorlar. Hiçbir şeyden tam emin değiller, acabalar zehirli böcekler gibi şuurlarını kemiriyor.
Ak Parti iktidarı öncesinde vaziyet bütün hatları ile muayyen ve muhkemdi. Hangi cemaatin ne düşündüğü, hangi tarikatın kimin yanında yer aldığı, aşağı yukarı bir parça merak eden herkesçe malumdu. Müslümanın diğer Müslümanların inancından şüphesi yoktu; farklı düşünmelerine, farklı yaşamalarına rağmen müttehiddiler: Maksadda müttehid… Müslümanların iktidarına susamışlardı; bütün dertlerini bitirecek, bütin ümidlerini tahakkuk ettirecek, daha dünyada iken cennet huzur ve saadeti yaşatacak bir iktidar.
Haksızlıklar bitecek, kimsenin eli harama uzanmayacak, kin ve nefret yerini mü’minlerin göz kamaştırıcı kardeşliğine bırakacaktı. Muktedirlerin farkı millete hizmet etmekten ibaret olacaktı. Durduk yerde zenginleşmeyecek, tüccarlaşmayacak, devletin malına el uzatmayacak, Hz. Ömer’in kendi işini yapmak için devlet mumunu söndürdüğünü unutmayacak, kibirlenmeyeceklerdi. Aşağı yukarı ya yeni bir devr-i saâdet yaşayacaktık, ya da bir Ömer ibn-ül Abdulaziz devrini idrâk edecektik. Kurt ile kuzu Dicle kıyılarında birlikte yaşayacak, yavrularını beslemek isteyen kartalın keskin pençeleri kuzunun ciğerlerine geçmeyecek, zulüm bitecek, adalet mutlak olacaktı.
Yarım asrı aşkın bir zamanda zihnî bir varlık haline getirdiğimiz bu dünya AK Parti’nin gürül gürül gelişi ile vücud sahnesinde boy atacak gibi göründü, önceleri. Eski Atatürkçü ve Kemalist devletin muhkem mevzileri bir bir düştükçe hayal ettiklerimize biraz daha yaklaştığımızı düşündük hep. Askeri vesayet bitecek, yargı put koruyuculuğu yapmak yerine adalet tevzi edecek, Milli Eğitim müfredatı ahlâksız ve Batıperest nesiller yetiştirmekten kurtarılıp millileştirilecek, üniversite anarşist üretim merkezi olmaktan çıkacak, ahlâksızlığın her türlüsünü milletin şuur ve gönlüne boca eden medya hizaya gelecek, Televizyonlar büyük şehrin ana arterlerinin lağımını taşıyan büyük kanalizasyonlar gibi odalarımıza yirmi dört saat dünyanın bütün ahlâksızlıklarını merğub meta gibi boca etmeyecekti.
Ama öyle olmadı!.. Dünya nimetleri ile imtihan çetindi. Dağdaki münzevi dervişin hakimiyet-i nefsi çıplaklar kampında çöktü. Veli göğüslerden aç nefislerin doymak bilmez iştahları fırladı; günah endişe ve korkusu yerini ten hazlarının baş döndürücü lezzetlerine bıraktı. Daha çok kazanmak, daha çok biriktirmek, daha çok zenginleşmek ve zengin yaşamak hırsı bütün değerleri önüne gelen her ormanı yakan büyük yangınlar gibi yakıp küle çevirdi.
Ne var ki, bu baş döndürücü dünyadan herkesin nasibi aynı değildi, geniş kitlelerin ise ya hiç yoktu, ya da çok azdı. Artan milli gelir bir avuç türediyi Karunlaştırırken, geniş kitleler mevcud hallerini bile koruyamaz hale düştüler. Haklı veya haksız sebeplerle gelen ekonomik kriz, geniş kitleleri canından bezdirirken, azınlık dünyanın şehrâyini bütün debdebesi, bütün çılgınlığı ile devam etti. Krizden haberleri bile yoktu. Aksine daha da zenginleşiyorlardı. Para üzerinden para kazanmak, yanıltma ve aldatmalarla birlerini bin etme en çok da bu devirde kolaylaşmıştı. Vatandaş dövizin med cezirleri arkasından şaşkın şakın bakarken onlar hem medde, hem cezirde kazandılar…
Gülen-Erdoğan kavgasının alenileşmesi ile başlayan devir ise yukarıdaki tablonun yanına başka bir tabloyu da koydu… Tekfire varan karşılıklı ithamlar önceleri Gülen’i yıktı. On beş Temmuz darbe teşebbüsü ile de milletin kahir ekseriyetinin nazarında tehlikeli bir haine dönüştü. Oysa tek vasfı hıyanet değildi. Emanet bile olsa Şeytanî bir aklın da mümessili idi ve bu akıl tuzak üstüne tuzak kurmakta çok başarılı hamleler yaptı, hiç boş durmadı. Siyasetin tabiatından kaynaklanan yozlaşmayı, dünya nimetleri ile imtihanın kaybedilmişliğini çok ustaca kullandı. Erdoğan ve ekibine karşı sarfettiği itham ve iftiraları önceleri şiddetle amme efkarının reddine mazhar olurken, zamanla küçük ve zayıf acabalara dönüştü. Herkesin kendisine göre dertleri, kendisine göre şikâyetleri vardı. Paylaşılmayan dertler, çözülmeyen şikâyetler.
FETÖ belasını defetmeye çalışırken amme efkârı nezdinde Perinçek ve eski ulusalcı, Ergenekoncu, Kemalist ve Atatürkçüler alayının kucağına düşmek Gülen’in işini kolaylaştırdı. Başkanlık devrinin muktezası olarak MHP ile yapılan ittifak üzerinden de başka türlü telkinler hücuma kalkmış eski orduların ok sağanağı gibi şuurlarımıza saplandı. Kesif, canlı, ardı arkası kesilmeyen telkinler ne kadar hakikatsiz olursa olsun, çokların zihnini dumura uğrattı. Artık hiç kimse hiçbir şeyden ve hiç kimseden emin değil. Herkes muhatabını ya hain görüyor, ya dehşetli bir münafık. Bu devrin tek kazançlısı bütünüyle eski sol blok oldu, CHP ve mütemmimleri! Onlar uzun bir aradan sonra yeniden iktidar rüyaları görmeye başladılar.
Erdoğan ve ekibinin maddî-mânevî büyük hizmetleri hep bu keşmekeşin içinde nisyan perdesine büründü, unutuldu. Ne çözülen başörtüsü problemi, ne kaldırılan katsayı haksızlığı, ne de birinci sınıf vatandaş mevkiine çıkmak akıllarda kaldı. Açlıkla imtihanı kaybeden nefsin sesine kulak verdik ve bütün istediğimiz şeyin bir parça rahat ekmek olduğuna geriledik. Ne eski davalar kaldı, ne de parlak ümid ve hülyâlar!, Mahallî seçimlere giderken mide krampının baskısı altında idik ve zihnimizi acaba bunlar da artık sandığımız gibi değiller mi sorusu kemiriyordu. Açlığa ve zihnî iğfalâta mağlub düşenler, iktidara en azından küçük, ikaz edici, uyandırıcı bir ders vermekte kararlı davrandı. Neticeleri birlikte gördük…
Bu neticeler bir intibahın vesilesi olur mu? Bilmiyorum… Ama olsun istiyorum! Olmazsa, önümüzdeki seçimlerden sonra asıl hüsranı yine bu ülkenin zavallı dindarları yaşayacak. CHP ve şeriklerinin iktidarının ne demek olduğunu hatırlamayanlar da, bilmeyenler de yeniden hatırlayıp öğrenmiş olacaklar.
Söylenecek çok şey var, ancak her ders çoklarına ağır gelir, söyleyemiyorum. Bana gelince, hâlâ aynı yerdeyim. Basit bir mantığım var: CHP zihniyeti, bu milletin inanç ve değerlerini Batılılar hesabına tahrib etmeyi seçmiş ve tahrib etmiş bir zihniyettir; yerinde tabirle iş birlikçisidir Batının. Bugün iktidara gelseler veya ellerine fırsatın geçtiği yerde, kaldıkları yerden devam edecek. Onun için bu partiye oy vermem, onun hanesine kaydedilecek hiçbir adımı atmam. Ak Partiye gelince, partili değilim ki Ak Partili de olayım veya olmayayım. Sadece Ak Partiye oy veriyorum. Ne zaman vaz geçeceğimi de defalarca dile getirdim, bir daha ifade etmiş olayım. Ak Partiden daha dindar, daha ehil ve daha liyakatli bir parti, iktidar alternatifi olacak kadar milletten teveccühü gördüğü zaman, Ak Parti ile işim biter. Ama bu tablo böyle devam ettiği müddetçe, tenkid eder, itirazlarımı dile getirir, bedelini de öderim lâkin oy vermeye de devam ederim.