İstiklâlimize Menzil ve Meşale Olan Sarıklılar Ocağı: Özbekler Tekkesi
Bir asır önce, Müslüman Türk milletinin her türlü fedakârlıkla verdiği Millî Mücadele, bu topraklarda var olma-yok olma savaşıydı. Gelecek nesillerin bu kutlu direnişi her yönüyle öğrenmesi elzemdir. Ancak bunun için sadece resmî tarih anlatılarına değil, küller altına gömülmüş hakikatlere de yönelmek gerekir. Çünkü İstanbul’dan Millî Mücadele’ye verilen destek, tarih yazımında çoğunlukla sönük bırakılmıştır.
Oysa İstanbul’un işgal yıllarında tekkeler uyumamıştır. Ulema çevresi, vatan müdafaası için büyük fedakârlıklar göstermiştir. Ne var ki bu yön, çoğu zaman resmî tarihin satır aralarında dahi kendine yer bulamaz. Fakat yakın tarihimizin gölgede kalan gerçekleri, araştırmacıların gayretleriyle gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Unutturulmaya çalışılan birçok hakikat, genç araştırmacıların özgür ve adil tarih yazımı için gösterdiği çabayla yeniden gündeme taşınmaktadır.
İtilaf Devletleri’nin Çanakkale’de ve Anadolu’da yürüttüğü işgali bizzat kendilerinin “Son Haçlı Seferi” olarak tanımlaması boşuna değildir. Mehmed Âkif’in ifadesiyle bu “hayasızca akın”, Türk-İslâm coğrafyasında ezan seslerini susturmak ve Anadolu’yu sömürgeleştirmek niyetindeydi. Fakat yanıldılar… Bu saldırı, iman dolu göğüslerle serhâdde durduruldu. Türk milleti, ümidini maneviyatta buldu ve yokluklar içinde tarihin belki de en parlak zaferlerinden birine imza attı.
Anadolu’nun bir Türk-İslâm beldesi olmasında Hoca Ahmed Yesevî'nin topraklarından gelen Alperenlerin rolü neyse; Kurtuluş Savaşı’nda da aynı topraklardan kopup gelen bir başka manevî güç, bu mücadelede yeniden sahne aldı: Özbekler Tekkesi.
Ankara’ya ulaşmak için yola çıkan birçok ismin yolu bu tekkeye düşmüştür. Celal Bayar, Mehmed Âkif, Fevzi Çakmak, Halide Edib, Hamdullah Suphi gibi vatanperver isimler; bu tekkeden geçerek Millî Mücadele’ye katılmışlardır.
Üsküdar’ın Sultantepe semtindeki Özbekler Tekkesi, 1753 yılında Maraş Valisi Abdullah Paşa tarafından Orta Asya’dan gelen dervişler için kurulmuştur. Nakşibendîliğin Müceddidiye koluna bağlı olan bu tekke, Semerkand ve Buharalı şeyhlerce yönetilmiştir. Bu yüzden Üsküdar’a “Buhara’daki İstanbul” demek de mümkündür.
Özbekler Tekkesi, sadece ilim ve kültürle değil, Kurtuluş Savaşı’nda oynadığı rolle de tarihimizde çok özel bir yere sahiptir. İstanbul’dan Anadolu’ya silah ve cephane kaçırmak için önemli bir üs haline gelen tekke, adeta bağımsızlık mücadelesinin menzili ve meşalesi olmuştur. Bu yüzden haklı olarak “Sarıklılar Ocağı” ve “Mücahidlerin Dergâhı” olarak anılır.
Tekke, işgal kuvvetlerinin baskınlarına maruz kalmış; buna rağmen iletişim hattı olarak da aktif rol oynamıştır. Şeyh Ata Efendi, sadece tekkede değil çevre camilerde de halkı Millî Mücadele'ye çağırmış, imamları örgütlemiş ve gençleri kafileler hâlinde Anadolu’ya göndermiştir.
Bu yüzdendir ki resmî tarih bahsetmese de Millî Mücadele'nin “gazi tekkeleri” vardır ve Özbekler Tekkesi bunların başında gelir.
Cumhuriyet’in ilanından sonra, Türkiye'nin dünyaya tanıtımı amacıyla 1926 yılında Karadeniz Vapuru Avrupa turuna çıkmıştır. İçinde yerli ve millî ürünlerden oluşan bir sergi ile yola çıkan vapurda 180 yolcu ve 105 mürettebat bulunuyordu. Bu yolcular arasında bir sürpriz isim de vardı: Şeyh Ata Efendi.
Devletin davetiyle Karadeniz Vapuru’na katılan Ata Efendi, Paris’e yapılan bir ziyarette Eyfel Kulesi’ne çıkmış ve orada ezan okumuştur. Bu olay, onun Millî Mücadele yıllarında taşıdığı manevî yükün bir yansıması gibidir. Belki de içinde hâlâ işgale karşı direnişin yankısı vardı…
Tekkelerin kapatıldığı 1925’ten sonra da Özbekler Tekkesi’nin postnişini olan Necmeddin Efendi, geleneği yaşatmak için büyük çaba sarf etmiş; zikir meclisleri, kandil geceleri, aşure ikramları ve sohbetler ile bu kültürü diri tutmaya çalışmıştır. Onun 1971’deki vefatından sonra sahipsiz kalan tekke, ABD’de yaşayan ve şeyh soyundan gelen Ertegün kardeşlerin katkısıyla 1983-1994 yılları arasında restore edilerek yeniden ayağa kaldırılmıştır.
Bugün hâlâ resmî tarih anlatısında hak ettiği yeri bulamayan Özbekler Tekkesi gibi nice yapı ve kişi, aslında Millî Mücadele’nin görünmeyen kahramanlarıdır. Unutturulmaya çalışılan bu değerlerin, tarihimizin külleri arasından çıkarılıp yeni nesillere aktarılması elzemdir.
Bir sonraki yazıda buluşmak ümidiyle…
Selam ve dua ile.
Uğur Utkan
Yorumlar
Kalan Karakter: