ASİMİLE OLMA
Merve, 24 yaşında, İTÜ Uluslararası İlişkiler bölümünden yeni mezun olmuş; oldukça naif, güzel, ancak gözü hep başka ülkelerde olan, yabancılara özenen bir genç kızdı. Bir gün iş için gittiği Mısır’da, bir toplantı sırasında tanıştığı Eyyüp ile birbirlerine âşık oldular. Onunla evlenip Mısır’da yaşamaya başladı. Bir yıl sonra ise güzeller güzeli bir kızı oldu: Meryem.
17 yıl sonra...
(Konuşulan dil Arapça)
Meryem o gün fazlasıyla heyecanlıydı. Uzun zamandır hayalini kurduğu tren gezisine sonunda gideceklerdi. Babası, karnesi iyi gelirse geziye çıkacaklarına söz vermişti. O da bunun için bütün yıl boyunca çok çalışmıştı ve işte o gün gelmişti.
Annesi içeriden seslendi:
— Meryem! Kızım hadi, çıkıyoruz artık. Geç kalacağız!
Meryem,
— Tamam anne, geliyorum!
diye cevap verdi ve bir taraftan da valizleriyle savaşıyordu. Babası çoktan kendi valizlerini yerleştirmişti. Meryem’i görünce gülümseyerek hafifçe kızdı:
— Sonunda Meryem, sonunda! Geç kalacağız.
Daha sonra yola koyuldular ve tren garına ulaştılar. Trene bindiler. Odaları oldukça güzeldi. Yatak, masa ve daha birçok şey vardı. Tren hareket etmeye başlayınca Meryem cam kenarına geçip yol boyunca çölleri, Nil’i ve geçtikleri yerleri bıkmadan izledi.
İlk duraklarına vardıklarında Meryem uyuyakalmıştı. Babası onu uyandırdı. Bu ülkede bir gün kalıp gezeceklerdi. Meryem heyecanla kendini istasyona attı. Neresi olduğunu bilmediği bu ülkeyi dolaşmaya başladılar. İnsanlar anlamadığı bir dil konuşuyordu. Sokaklar; ekmek arası et, şerbetli hamurlar, yuvarlak susamlı ve aşırı lezzetli yiyeceklerle doluydu.
Meryem, nedenini anlamasa da bu yere çok ısınmıştı. Sanki bir parçası buraya aitti. Gezdiği camilerde ruhu huzur buluyordu. İnsanların güler yüzü çok hoşuna gitmişti. Onları ve bu kültürü tanımayı çok istiyordu.
Bir kafede otururlarken televizyonda Türk–Yunan maçı yayınlanıyordu. Türkler gol atınca insanların tezahürat yaptığını fark etti. İşte o an anladı ki burası annesinin memleketi Türkiye idi!
O anda annesi için derin bir hüzün duydu. Annesi başka bir ülkede asimile olmuş, kimliğini, milletini, dilini unutmuştu. Duygularını annesiyle paylaştı. Aslında annesi de içten içe aynı şeyleri düşünüyordu. Gençken hoş gelen yabancı kültür, moda ve tutkular geçiciydi. O da memleketini çok özlemişti.
Bunun üzerine annesi, kızına şu nasihatte bulundu:
— Nereye gidersen git kızım, yurdunu, ecdadını, dilini unutma. Onlar damarlarında akan kan, kardeşlerin, seni sen yapan değerlerdir. Bunları unutan bir insan, taklit olmaktan öteye gidemez.
O günden sonra sık sık Türkiye’ye gelip bu yurdun güzelliklerini birlikte keşfettiler.
Edibe Ari
Yorumlar
Kalan Karakter: