TECRÜBEDEN VAZİFE ÇIKARMAK!
Hayatta en çetin imtihan, dilimizin değil kalbimizin sınavıdır. Çünkü insanın dili bazen susar, ama kalbi asla susmaz. Kalbimizde gizli dolaşan kötü zannın (suizanın) her biri, aslında kalbin gıybetidir. Bazen hiç tanımadığımız insanları, sessizce ve habersizce yargılarız. Oysa her insanın içinde, fark edilmeyi bekleyen bir iyilik saklıdır.
**
Yazın kavurucu sıcağında, Nizip minibüs durağında elimde küçük çantamla bekliyordum. Önümde sıralanan beyaz minibüslerin camlarında farklı yazılar vardı. Kırmızı ve mavi harflerle yazılmış olan dikkatimi çekti:
NİZİP – ŞANLIURFA
Kapı açıldı, şoför bana göz ucuyla baktı.
“Urfa mı?” dedi.
“Evet,” dedim, başımı sallayarak.
İçeri adım atar atmaz sıcak hava yüzüme çarptı. Metal gövde güneşin altında fırın gibi ısınmıştı. Ön koltukta şoförün hemen arkasında orta yaşlı bir adam oturuyordu. Terli alnı parlıyordu. Cam kenarına ilişip yolculuğa hazırlanmaya çalıştım.
Arka koltuklarda sessiz bir kalabalık vardı. Bir genç kadın kucağında uyuyan bebeğini sallıyordu. Yaşlı bir amca, bastonunu kucağına koymuş, dudaklarını kıpırdatarak dua ediyordu.
Motor çalıştı, minibüs ağır ağır hareket etti. Şoför dikiz aynasından geriye baktı:
“Bismillah, hayırlı yolculuklar!”
Bir süre sessizlik hâkimdi. Sonra yanımdaki yaşlı amca konuştu:
“Evlat, buralar insanı sınar,” dedi.
“Nasıl sınar amca?”
“Yollar uzun, güneş sert… Ama asıl sınav, kalpte başlar. İnsanın kalbi, dilinden önce konuşur.”
Sözleri içimde yankılandı. Farkında olmadan minibüsteki herkese baktım. Kimdi bu insanlar? Hayatlarında hangi sevinçler ve hüzünler vardı? Ve kalbim sessizce konuştu; birkaç kişi hakkında olumsuz düşünceler geçti içimden:
“Şoför biraz sinirli görünüyor… Bu genç ilgisiz, bebeğe hiç bakmıyor…”
Tam o sırada gözüm ön camın ötesine takıldı. Yol kenarında büyük bir afiş vardı:
“Başarı için kendini numarala, kazanmak için hazır ol!”
O an, kalbimin derinlerinden başka bir cümle yükseldi. Daha önce kendi kendime yazdığım ve içselleştirdiğim o söz:
“Suizan, kalbin gıybetidir.”
İçimde pişmanlık hissettim. Tanımadığım insanları kalben yargılamıştım.
Minibüs biraz ilerleyince, köy yolunda bir yaşlı kadın el salladı. Şoför durdu, kadın ağır adımlarla yaklaştı. Elinde küçük bir su şişesi vardı. Önce şoföre verdi, sonra bana döndü:
“Evladım, çok sıcak… İç, ferahlarsın.”
Bir yudum aldım ve o an kalbim yumuşadı. İşte insan! Dışarıdan gördüğüm hâliyle yargıladığım bu hayatların içinde, ne büyük bir iyilik gizliydi.
Şanlıurfa’ya vardığımızda güneş hâlâ tepede parlıyordu ama içimde başka bir serinlik vardı. O minibüs yolculuğu bana ömürlük bir ders bırakmıştı:
**
Kalbini gıybetle kirletme.
Hiç tanımadığın insanları yargılama.
Çünkü her insan, küçük bir tebessümde, uzattığı bir bardak suda veya hiç beklemediğin bir iyilikte gizli bir güzellik taşır.
Mehmet Nuri Bingöl
Yorumlar
Kalan Karakter: