“Yol Varsa Budur, Bilmiyorum
Başka Çıkar Yol” (1)
Geçen asrın başı Müslümanlar için karanlık bir devreydi. Bütün İslam beldeleri küffar tarafından örtülü veya alenî işgal edilmişti. İşte o sıkıntılı devrelerde ciğeri yananlardan biri olan Mehmed Âkif merhum, uzunca bir şiirinin sonunda şöyle diyordu:
“Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol / Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.”
Bu asır ise biz Müslümanlar için karanlık değil, kapkaranlık, zifiri karanlık bir devredir.
Geçen asrın başındaki gibi, İslam beldeleri, ya fiilen, ya fikren işgal altındadır. Sözde 60 İslâm ülkesi var. Bunların orduları var, silahları var, maddî zenginlikleri var. (Petrol, doğalgaz, değerli madenler, ziraata ve hayvancılığa müsait araziler, su yolları (Boğazlar, kanallar, vs.), dünyanın en stratejik yerlerinde oluş) Bütün bu imkanlara rağmen, son 30 senede Vahşi Batı’nın temsilcileri İslam dünyasının üzerine çullanmış, ümüğünü sıkmış, mal varlıklarına el koymuş, milyonlarca Müslümanı öldürmüş, milyonlarcasını yurdundan yuvasından ayrılmaya mecbur bırakmış, şehirleri harabeye çevirmiştir. Bu maddî tahribattan bin misli daha korkuncunu mânevî sahada yapmış, Müslümanların inanç dünyasını tahrip etmiş, onların güle oynaya Cehenneme gitmeleri için çalışmıştır. Bunun için gönüllü ve satın aldığı ajanları kullanmış, Müslümanların içine yerleşmiş bu hâinleri mükemmel şekilde yetiştirmiş, medya, sinema, tiyatro, müzik, moda, müstehcenlik, haremlik-selamlığı yok etmeyi kullanarak Müslümanları dönüştürmeye, inançlarını tahrip etmeye, kültürlerini yozlaştırmaya çalışmıştır.
Son 50 senede yazdığımız yazılarla, telif ettiğimiz kitaplarla, küfür dünyasının bu tahribatını tamir etmeye, vatanımızı fikren müdafaaya, Mü’min kardeşlerimizin inanç dünyasını kavileştirmeye çalıştık. Bu sahada bizim rehberimiz; Kur’a-ı Kerim’di, hadis-i şeriflerdi, sahabe efendilerimizin örnek hayatıydı, ulemanın, asfiyanın pek değerli eserleriydi.
Biz uykumuzdan, gezmemizden, istirahatımızdan fedakarlık edip bu çalışmaları yaptık. Bütün bu çalışmalarımızın yalnızca “akıllı telefon müptelalığının” yanında solda sıfır kaldığını gördük. Yine de ümidimizi, inancımızı asla kaybetmeden Müslüman kardeşlerimizin gözünü açmaya gayret göstereceğiz. İşte bu yazı ve devamı yazılar bu düşüncenin ürünüdür.
Aşık tarzı şiir geleneğinde var. Bir halk aşığı ayak verir, diğer şairler o ayak üzerinde irticalen söylemeye başlarlar. Biz Âkif’imizin “Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol” mısraını ayak olarak kabul edip, bu ayaktan yola çıkarak yanık yüreğimizin ateşini dışarıya aksettirmeye çalışacağız. Bizim derdimiz bu. Bu dertle dertlenenler bizi dinlesin. Hem dünyalarının, hem âhiretlerinin perişan olduğunun farkında olmayıp, “vur patlasın, çal oynasın” havasında olanlar bizi takip etmesin.
Müslümanlar olarak yapacağımız ilk iş, Rabbimizi hakkıyla tanımaktır. Bu hususta rehberimiz; Kur’an-ı Azimüşşan’dır. Rabbimizin bu Kitab-ı Mübin’inde en çok Tevhid üzerinde durulmuştur. Yeryüzünü, gökyüzünü bütün mevcudatı yaratan; bütün zerrelerin hareketini tanzim eden; Rahman isminin tecellisiyle bütün mevcudatın ihtiyaçlarını yerli yerince karşılayan, her mevcudatın rızkını veren; Rahîm isminin tecellisiyle mahlukatına şefkat eden ve bütün annelerin kalbine yavrularına karşı şefkat hissini yerleştiren; Hâkim isminin tecellisiyle tekvinî ve teklifî kanunları va’zeden; Hakem isminin tecellisiyle bütün bu kanunların uygulanmasına nezaret eden; Hakîm isminin tecellisiyle bütün mevcudatı bir kanun dairesinde, faydalı ve san’atlı yaratan; Mâlike’l Mülk olan, bu mülkün sâhibi ve gerçek mâliki olan; Mâlik-i yevmi’d-dîn olan, din gününün, ebedî hayatın başladığı âlemin mâliki olan, “Esmâü’l Hüsna” sahibi; bin bir ismiyle kendini bizlere tanıtan Rabbimizi hakkıyla tanımalıyız.
Rabbimizi hakkıyla tanısak zaten bütün meselelerimiz hallolur. Kâfirlerin, zâlimlerin, münafıkların zerre kadar kıymeti kalmaz. Rabbimize mutî (itaatkar) birer kul olsak, cihad kılıcını kuşansak kâfirlerin korkusundan ödü patlar. Yeryüzü, gökyüzü; su, hava, toprak, ateş unsurları Allahu Azimüşşan’ın askerleri. Kuşlar, bütün hayvanat, bütün mevcudat Allah’ın askeri; bütün melekler zamanı geldiğinde müsellah olarak cihada iştirak eden Rabbimizin kahraman kulları.
“Allahu Ekber” deyip Rabbü’l Âlemin’e iltica edince su unsuru tıpkı Nuh Aleyhisselam zamanındaki tufan gibi harekete geçer, zâlimler Âd kavmi gibi zelzele ile yerin dibine batar, Lût kavmi gibi beldelerinin altı üstüne gelir. Tıpkı Süleyman Aleyhisselam’ın ordusunda olduğu gibi hayvanat tâifesi de Mü’minlerin yanında birer asker olur. Ebabil kuşları çağdaş Ebreheleri taşlar. Yeter ki biz Rabbimizi hakkıyla tanıyalım. O’nun (cc) ve Resûlünün (asm) emrettiği yolda yürüyelim. Allahu Ekber! Allahu Ekber!
Burhan Bozgeyik
Yorumlar
Kalan Karakter: