Yeryüzünde yaşayan bütün Müslümanların hasretle beklediği ayın adıdır, Ramazan.
Ramazan ayı ile birlikte Rabbimizin buyruğu ile şeytanlar bağlanır. Rabbimizin kulları şuurlu bir şekilde Ramazan’ı geçirebilsinler, diye ikramıdır bu. Ancak ne hazindir ki şeytanlar bağlı kıpırdayamaz iken şeytanlaşmış insanlar harıl harıl çalışmakta. 11 ayın sultanı kabul edilen Ramazan ayını ifsat edebilmek için elinden gelen gayreti göstermektedirler. Bize düşen ise bu şeytanlaşmış insanları iyi tanıyarak tuzağına düşmemektir.
Ramazan ibadet ayı. Bu ibadetlerin içinde de en önemlisi elbette ki ‘Oruç’. Oruç diğer ibadetlerden çok farklıdır. Zira Oruç “sadece ve sadece Rabbimizin rızasını kazanabilmek için” imsak ile iftar vakti arasındaki zaman diliminde Allah’ın yeme içme dâhil yasak ettiği her şeyden elini eteğini çekmektir. Adeta Rabbimiz bize; “Ey Kulum 11 ay boyunca yaptığın yeme içme eyleminden sadece ben istedim, diye uzak duruyorsun. İşte bu asil eylemin vesilesiyle ben sana yeryüzünde aç kalan, benim nimetlerime kısıtlı imkânlar ile ulaşabilen insanları hatırlamanı istiyorum.” demektedir. Bu nedenle oruç çok kutsal ve asil bir ibadettir. Zira Oruç, Farsça’daki “rûze” kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Arapçası savm ve sıyâmdır. Savm kelimesi Arapça ’da “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek” anlamında kullanılır. Cenab-ı Hak Bakara Sûresi’nin 183. ve 184. ayetlerinde şöyle buyuruyor. “Ey iman edenler! Sizden öncekilere olduğu gibi, size de oruç tutma yükümlülüğü getirilmiştir; bu sayede kendinizi koruyacaksınız. Oruç sayılı günlerdedir. İçinizden hasta veya yolculukta olanlar başka günlerde tutabilirler; hasta veya yolcu olmadığı halde oruç tutmakta zorlananlar ise bir fakir doyumluğu fidye vermelidirler. Daha fazlasını veren, kendine daha fazla iyilik etmiş olur; fakat yine de eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”
Bu ayette de işaret edildiği gibi her türlü zorluğa rağmen oruç tutulması daha hayırlı olduğu vurgulanmaya çalışılmıştır. O nedenle oruç ibadetinin mana ve ehemmiyeti çok iyi kavranmalıdır. Sadece Ramazan ayında oruç tutarak nefsimize hâkim olmamız kâfi değildir. Bunu bütün hayatımıza yaymalıyız. Allah’ın bize verdiği nimetlerin kadrini kıymetini çok iyi bilmeliyiz. Verdiği ve vermediği bütün nimetler için şükrünü gerektiği gibi eda etmeliyiz. Ramazan ayında oruçla birlikte kılınan teravih namazları, verilen zekatlar bu ayın anlamını arttırmaktadır. Bu nedenle de Ramazan ibadet ayı olarak bilinmektedir. Ancak ibadet sadece Ramazan ayına mahsus bir şey değildir. Ramazan da kazanılan bazı hasletler yılın diğer ayında da sürdürülürse bir anlam kazanır. Ramazan aslında hayatın tamamını kapsayan hal ve davranışlarımıza, ahlak yapımıza da çeki düzen vermemiz gerektiğini bize söyleyen bir aydır. Aslında Ramazan ayının en önemli yönü bu ayda inzal olan Kur’an-ı Kerim’dir. İnsanlığa yol gösterici, doğruyla eğrinin arasındaki farkı açık delillerle ortaya kayan Kur’an-ı Kerim bu ayda Hz. Peygamber Efendimiz (s.s.v.)’e indirilmeye başlanmıştır. Bu nedenle Ramazan ayını sadece bir oruç ayı, zekât ayı ya da ibadetler ayı olarak kısıtlamak doğru değildir. Ramazan ayı topyekûn bir Kur’an ayıdır.
Yeniden kendimize gelmemiz, kendimizi çek etmemiz, hayatımıza doğru yönde bir rota çizmemiz için tarihi fırsatları bize sunan ayın adıdır Ramazan. Bu Ramazan’ı hayatımızın son Ramazanıymış gibi kabul edip, Kur’an’ın bize işaret ettiği yoldan gitmeye çalışalım. Hayatımızın tam merkezine kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i koyalım. Eğer bunu başarabilirsek Ramazan’ın bizlere işaret ettiği ana gayeye ulaşmış oluruz. Ramazan da Kur’an’la barışarak, Kur’an’ı hayatımıza rehber edinme noktasında fırsatların olduğu mübarek günler olarak görerek ona göre hareket etmeliyiz. Kur’an’ın ışığından istifade etmeyi bilmeliyiz. Sadece belirli zamanlarda mukabele adı altında hatimler indirerek yüzeysel Kur’an’ı geçiştirmemeliyiz. Bu ay da okunacak hatimlerin kıymeti ve değeri elbette azımsanmayacak derecede çoktur. Ancak Kur’an sadece okunmak için indirilmemiştir. Milli şairimiz Mehmet Akif bir şiirinde bunu çok güzel ifade etmektedir:
“İbret alınmaz her gün okuruz ezbere de;
Bir ibret aranmaz mı ayetlerde?
Ya okur geçeriz bir ölünün toprağına
Ya açar bakarız nazm-ı celilin yaprağına
İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne taze mezara okunmak ne fal bakmak için
İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne tapınak ne nutuk ne vaaz dini için.”
Kur’an hayatın kendisidir. Yılın 365 günü ve ömrün tamamında kendimize rehber edineceğimiz bir kitaptır. Ramazan ayını da kutsal ve değerli kılan şey, insanlığın kurtuluş rehberi olan Kur’an-ı Kerim’in bu ayda indirilmeye başlanmış olmasıdır. İşte Ramazan ayı deyince ilk aklımıza oruçtan önce bu gelmelidir. Yani kutsal kitabımız gelmelidir. İnsanlığın bugün girmiş olduğu girdabın içinden kurtuluşuna vesile olacak rehber ve yegâne kitap Kur’an’dır. Onu yaşamaya başladığımızda ve onun ışığıyla önümüzü aydınlattığımızda bütün insanlık huzur bulacaktır. Dolayısıyla bu sene Ramazan ayını fırsat bilerek gelin Kur’an’ı anlamaya çalışalım. Anladıktan sonra da hayatımıza tatbik edelim. Kısacası Kur’an’ı yaşayalım ve yaşatalım. Kur’an sadece dillerde kalmasın. Bütünüyle hayatımızın içinde olsun.
Sahabe-i Kiram Hz. Aişe validemize şöyle bir soru sormuş:
Hz. Peygamber (s.a.v)’in ahlakı nasıldı? Bu soruya Hz. Aişe validemiz ibretlik cevap veriyor ve diyor ki: “Siz Kur’an okumuyor musunuz? Onun ahlakı Kur’an’dı”. O, Kur’an’ı sadece diliyle değil, her şeyiyle ortaya koyuyor, yaşıyor, yaşatıyor ve böylece alemlere rahmet olma özelliğini üzerinde taşıyordu.
Kur’an-ı Kerim ile buluşma ayı olan Ramazan ayını bu yönüyle değerlendirebilirsek Ramazan’ı anlamış ve istifade etmiş oluruz. Gelin bu sene Ramazan’ı, Kur’an’ı hayatımıza tatbik etme yönünde bir fırsat olarak görelim. Göstermelik bazı ritüellerden kaçınalım ve gerçek Ramazan’ı yaşamaya gayret edelim.