TÜRKİYE’NİN TARIM SORUNU VE YAKLAŞAN FELAKET SUSUZLUK
Geçenlerde sosyal medyada bir çiftçinin feryadını dile getiren Manisa’nın Kırkağaç ilçesi Ziraat Odası Başkanı Emin Özarı özetle şunu söylüyordu. Kırkağaç halkı genel olarak geçimini tarımdan sağlıyor. Yılın dört mevsimi farklı ürünler eken çiftçilerin bugünlerde sorunları bir hayli fazla. Temel sorunlar arasında emeklerinin karşılığını alamamak olsa da bugünlerde en başat ve en önemli sorun su meselesi. Kurak ve oldukça sıcak geçen yaz mevsimi, yağışların azalması, su kaynaklarının hor kullanılması ve sanayi atıklarınca kirletilen su kaynakları, bütün bunlar birleşince tarımın başat sorunu susuzluk olarak çiftçinin önünde buz dağı gibi duruyor. Meseleyi etraflıca açıklamadan önce tarımın geçmişten bugüne serüvenine uzanalım.
Tarımın tarihi, insanlık tarihine paralel olarak uzun bir süreç geçirmiş ve bu sürecin başlangıcı avcılık ve toplayıcılığın bitişiyle başlamıştır. İnsanlık ilk olarak avlanma ve toplayıcılık ile hayatını idame ettiriyor bu şekilde besleniyordu. Daha sonra toprağı işlemeyi ve ekip biçmeyi öğrendi. M.Ö. 9000’li yıllarda yani Neolitik dönemde başlayan tarım faaliyetleri, buluşlar ile sürekli kendini geliştirdi. İlk dönemlerde buğday, arpa, çavdar, mısır, baklagiller vs. üretimi yapan insanoğlu zamanla farklı ürünleri tanımaya başladı. İlk zamanlarda insan ve hayvan gücüyle tarım yapılırken bugün insan gücü yanı sıra makinalardan faydalanılıyor. Her ne kadar sanayi devrimi sonucunda dünya hızla sanayileşmeye doğru evrilse de insanoğlu yaşadığı sürece gıdaya ihtiyacı olacak. Bu da tarımdan hiçbir zaman vazgeçilemeyeceğini gösteriyor.
George Washington Carver “Tarım, insanların yaşaması için en temel gereksinimdir" sözüyle tarımın önemini ortaya koyuyor.
Toplumların kalkınmasında oldukça büyük etkiye sahip olan tarım, bugün küreselleşme ile birlikte rekabet ortamının artmasıyla önemi çok daha net anlaşılan bir sektör olmaya başladı. Ülkemizin bulunduğu jeopolitik konum, geniş araziler ve su kaynakları ülkemizi tarım yönünden birçok ülkeye göre avantajlı konumda olduğunu gösterse de başta yapısal sorunlar, yönetim sorunları ve yaklaşan susuzluk tehlikesi tarımda başrolde olmamızı engelliyor. Tarım sadece ekonomik gelişmeyi değil aynı zamanda sosyolojik gelişmeleri de etkileyen bir sektör.
Şimdi kısaca tarımdaki sorunlarımıza ve çözüm yollarına değinelim. Bugün ülkemizde yaşanan tarım alanında yaşanan en önemli ve baş sorun sulama sorunu. İklim değişikliği, yağışların azalmasıyla kurak geçen günler, aylar su sorununu gündeme getiriyor. Yağışların azalması ciddi sorun ancak bunlara ilaveten sulama sularını hor kullanmamız, damıtma sulama sistemine hala tam olarak geçemememiz, vahşi sulama yöntemini tercih edişimiz su kaynaklarımızı tüketiyor. Ayrıca sanayi atıklarının derelere, göllere ve göletlere akıtılması da su kaynaklarının yok olmasına sebep. Kuraklık devam ederse sulama sistemindeki vahşice yöntemleri sürdürmeye devam edersek geniş tarım arazilerimizi ekip biçememek gibi bir sorunla baş başa kalırız. Susuzluk sorunu dışında, tarım arazilerini doğru ve verimli kullanamamak da bir diğer sorun. Bugün ülkemizin en verimli arazileri nerdeyse sanayileşeceğiz diye fabrikalar kurulmasıyla tarımdan yoksun hale getirildi. Trakya ve Ege bunun en önemli göstergesi.
Toprak ve iklim şartlarına uygun verimli üretim yapılamaması, tarım sektöründe yer alan çiftçilerin doğru eğitilip yönlendirilememesi, arazilerin miras yoluyla bölünmesi, gerçi her ne kadar günümüzde bu anlamda bir adım atılmış olsa da Kanada, ABD ve bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi endüstriyel bir tarım ürününün yekpare ekildiğine şahit olamıyoruz. En basit örnek verecek olursak yağ ve kuruyemiş olarak kullanılan ay çekirdeği genel olarak Trakya bölgemizde çok yaygın ekimi yapılıyor. Tarlalar bir dönüm, iki dönüm bilemedin en fazla beş dönüm ama hepsi parça parça dağılmış durumda bazı ülkelerde olduğu gibi yekpare on binlerce dönüm ay çekirdeği tarlasına rastlayamıyoruz. Bu da hem maliyetleri artıyor hem de verimliliği düşürüyor. Parçalı arazi demek küçük işletmeler demektir. Bunun önüne geçmenin tek yolu kooperatifleşememektir. Bizim insanımızın en büyük sıkıntılarından biri de ortak iş yapma kültürünü geliştirememek. Birbirimize güvenmediğimiz gibi bir de birbirimizi kıskanıyoruz. Kem gözle bakıyoruz birbirimize, haset ediyoruz. Güven içinde kurulan kooperatiflerde sağlam denetimde yapıldığında müthiş işlerin çıkmaması içten bile değil. Çiftçiler bu örgütlenmeyi sağlayamadıkları için üretimde yaşadıkları sorunu pazarlamada da yaşıyorlar. Dolayısıyla marketler ve toptancıların oyuncağı haline geliyorlar. Güçlü olan taraf zayıf olan çiftçiyi eziyor onun emeğini yok sayıyor. Dolayısıyla hak ettiği kazancı elde edemeyen, daha doğru bir deyişle emeğinin karşılığını alamayan çiftçiler feryat figan etmeye başlıyorlar. Aslında sorunun kaynağı yine kendilerinde, örgütlenememek. Kısaca kooperatifler kurarak varlıklarını kurumsal anlamda devam ettirememek.
Gelişmiş ülkelerle kıyasladığımız ülkemizdeki en büyük tarımsal sorunlardan birisi de üretim planlamasının doğru yapılamaması geliyor. Plansız üretim sonucunda çiftçinin fazladan üretmiş olduğu ürünler satılamamakta ve bu durum çiftçinin zarar etmesine yol açıyor. Plansız üretim sadece çiftçiyi zarar ettirmekle kalmıyor ülke açısından da tüketim dengesizliğini ortaya çıkartıyor, ayrıca toprağın doğru kullanılmamasına yol açıyor. Tabi plansız üretimin yanı sıra devletin plansız bir şekilde bazı ürünlerin ithaline izin vermesi de yerli üreticiyi baltalayan bir başka durum.
Çiftçileri ve tarımla uğraşan kesimi zora sokan bir diğer konu da tarımdaki girdi maliyetleri. Başta gübre, tarım ilacı, tohum, tarım makineleri, enerji ve akaryakıt gibi temel üretim kalemlerinin yüksek maliyet oluşturması ve bu kalemlerdeki aşırı fiyat artışları üreticiyi olumsuz etkilemekte. Peki burada ne yapılabilir. Yerli tohum ve yerli gübre kullanımı yaygınlaştırılmalı, tarım ilaçlarında olabildiğince yerli ürün üretimine gidilmeli ve çiftçilere doğru rantabl şekilde enerji ve akaryakıt desteği sunulmalı. Yazımın son bölümünde Kırkağaç Ziraat Odası Başkanı Emin Özarı’nın ifadelerine yer vermek istiyorum. Kırkağaç Yağmurlu mahallesindeki bir çiftçinin yakınmasıyla dile getirdiği “Tarımda Susuzluk” olayı ciddi ciddi masaya yatırılmalı. Kırkağaçlı çiftçi kardeşimiz serzenişinde şunları ifade ediyor:
"Değerli başkanım. Yaz dönemi hasat zamanı geldi. Ancak üreticilerin yapısal şikayetleri artarak devam ediyor. Kırkağaç ovasının birinci sıradaki tarımsal ürünü mısır konusunda tehlike çanları çalmakta. Mısır üretimi konusunda sulama suyu yetersizliği ve yanlış fiyat politikasına dayalı iki temel sorun yaşanmaktadır. Köyümüz Yağmurlu da en büyük mısır ekicisi Ramazan Şahan bir miktar tarlasını sofralık taze mısır üretimi için ayırmıştı. Ne yazık ki yeraltı suyunun tükenmesi sebebiyle ürünü telef oldu. Bir anlamda erken hasat anlamına gelen sofralık mısır üretiminde bile su yetersizliği sorun oluyorsa kuru dane mısır üretimi yapanların vay haline. Bütün bu olumsuzlukla birlikte maalesef hükumet mısır hasat dönemi öncesi 1,5 milyon ton mısırın sıfır gümrük vergisi ile ithaline izin verdi. Yani başkanım kısa, orta ve uzun vade de mısır tarımı can çekişiyor. Diğer sorunlar çözülse bile su yetersizliği bambaşka bir problem. Peki ne yapalım?”
Ziraat Odası Başkanı Emin Özarı bu serzenişe şöyle cevap veriyor: “Artık Kırkağaç çiftçisi katma değeri yüksek tarımsal ürün yetiştiriciliğini öğrenmek zorunda. Keza mevsimsel tarımı da öğrenmek zorundayız. Her yıl daha da artan şiddetli yaz sıcaklarında üretim yerine nispeten serin ve yağışlı mevsimlerde tarımsal üretime yönelmek aklın, mantığın gereği olacaktır. Bu konular etraflıca ele alınmalı, üniversiteler ve kamu kurumlarının katılımıyla çiftçileri bilgilendirici toplantılar yapılmalıdır. Keza Manisa Büyük Şehir Belediyesi tarafından dile getirilen, büyük şehir belediyesinin de ortak olacağı üretici kooperatifleri üzerine de çalışmalar sürece dahil edilmelidir.”
"Toprağa iyi bakmazsak, geleceğimizi kaybederiz." Franklin D. Roosevelt
Önder Güzelarslan
Yorumlar
Kalan Karakter: