HAYATTA KALMA SANATININ GÖRÜNMEZ YÜZÜ
Doğaya biraz dikkatle bakınca, aslında her şeyin büyük bir aceleden uzak olduğunu fark ediyor insan. Bir ağacın büyümesi, bir hücrenin bölünmesi, bir hayvanın içgüdüyle verdiği bir karar… Bunların hiçbiri acele etmiyor ama hepsi inanılmaz bir düzen içinde işliyor. Bilim insanları buna “enerji ekonomi prensibi” diyor, ama günlük hayatta aslında şöyle hissediyoruz:
Canlılar gereksiz hiçbir hareket yapmıyor.
Bitkilerle başlayalım. Onlar bize hep “pasif” görünür ama aslında mikro düzeyde müthiş bir zekâ sergilerler. Örneğin kökler, toprağın içindeki suyun yönünü elektriksel bilgi akışıyla tespit eder. Hatta yön değiştirirler. Bir kökün uç kısmı, saniyede yüzlerce kimyasal sinyal gönderen küçük bir laboratuvar gibidir. Kimyasal iletişimle kendi aralarında haberleşirken, üstte duran yaprak “ışığı nasıl daha verimli alırım?” hesaplaması yapar.
Bu hesaplama öyle gelişigüzel değildir. Güneş ışığının geliş açısını gözetir, yaprak yüzeyini hafifçe döndürür, stomalarını açıp kapatarak su kaybını dengeler. Yani bitki, dışarıdan sessiz sakin görünür ama iç dünyasında tam bir mühendislik çalışması yürür.
Hayvanlara geçtiğimizde, doğanın biraz daha “hareketli” ama yine aynı derecede planlı bir yüzünü görürüz. Mesela ahtapotların beyin hücrelerinin yarısının kollarında bulunması… Biz insanlar için akıl alır gibi değil ama ahtapot için bu normal: Kolun ucundaki bir sinir kümesi tehlikeyi algılar algılamaz, merkeze danışmadan anında karar verir. Bu, doğanın “yetki devri” yöntemidir diyebiliriz; canlı kendini hızla koruyabilsin diye.
İlginç olan şu: Bu sistem, modern teknolojideki dağıtık veri işleme modelleriyle neredeyse birebir benziyor. Yani teknoloji, aslında çoktan var olan bir biyolojik zekâyı taklit ediyor.
Hücrelere indiğimizde işler daha da şaşırtıcı hâle geliyor. Bir hücre, yaşamak için binlerce protein sentezler. Ama bunu rastgele yapmaz; “metabolik masrafı” hesaba katar. Çok enerji harcayan bir proteini gereksiz yere üretmemeye çalışır. Akuatik canlılarda özellikle gözlenen bir durumdur bu: Derin deniz balıkları, çok az enerjiyle hayatta kaldıkları için hücresel düzeyde inanılmaz tutumlu bir metabolizma geliştirmiştir. Bu bizi günlük hayatta şuna götürüyor:
Canlılar hayatta kalmak için sadece güç değil; tasarruf, denge ve minimum kayıplı işleyiş formülleri kullanıyor.
Doğanın en etkileyici tarafı ise her şeyin birbirine değmeden bile bağlantılı olması. Bir ormanda tek bir ağacın salgıladığı kimyasal bile bitişikteki başka bir ağacın davranışını değiştiriyor. Bunu “bitkilerin interneti” olarak tanımlayan bilim insanları var. Toprak altındaki mantar ağları üzerinden besin ve sinyal aktarımı yapılıyor; yani orman aslında kolektif bir organizma.
Bu bize şöyle bir fikir veriyor:
Yaşam, hepimiz birbirimizden bağımsız gibi görünsek de ortak bir sistem ağı içinde akar.
İnsanın buna bakınca hissettiği şey bilimsel bir gerçeklikten çok daha fazlası:
Doğa acele etmez, ama hiçbir şey de eksik kalmaz.
Her canlı kendi ritminde yaşar, kendi yöntemleriyle var olur.
Biz insanlar ise çoğu zaman bu ritmi unutuyor, kendi içimizdeki biyolojik sakinliği bastırıyoruz.
Oysa bir hücrenin bile sakin bir planı vardır; bir ağaç sabırlı bir stratejiyle büyür; bir hayvan tehlikeyi geldiği gibi değil, türünün binlerce yıllık hafızasıyla karşılar.
Doğa bize sesleniyor gibi:
“Hayatta kalmak bazen hız değil; denge ve uyumla olur.”
Ve belki de bu yüzden canlıları anlamak sadece bilimin konusu değildir.
Biraz sakinlik, biraz merak ve biraz da kendi içimize bakmayı içerir.
Özlem Gürbüz Türkkaya
Yorumlar
Kalan Karakter: