Isınan Dünya, Hastalanan İnsan
Bugün internette iklim değişikliği üzerine araştırma yaparken bir kitaba rastladım. Okudukça, dünyamızı ne büyük tehlikelerin beklediğini ve adeta kıyamet alametlerini yaşadığımızı hissettim.
Kitabın adı “Climate of Change” – yani “Değişimin İklimi.”
Yalnızca bilimsel bir rapor değil, aynı zamanda insanlığa yazılmış bir uyarı mektubu idi sanki…
Yazanlar: Dr. John Last, Dr. Konia Trouton ve Dr. David Pengelly. Üç bilim insanı.
Şu an için sadece ilk bölümü okuyabildim…
Biz ne ara bu kadar kirlettik dünyamızı? Ne ara toprağın, suyun ve havanın bize emanet olduğunu unuttuk?
Kitabın ilk bölümü “Fossil Fuel Emissions, Global Warming and Human Health” yani “Fosil Yakıt Emisyonları, Küresel Isınma ve İnsan Sağlığı” başlığını taşıyor.
İlk sayfalardaki en önemli bilgi şu: fosil yakıt tüketimimiz 30 kat artmış.
1860 yılında dünya yılda 300 milyon ton petrol eşdeğeri yakıt kullanırken, bugün 8 milyar 730 milyon ton kullanıyor.
Düşünebiliyor musunuz? Enerji ürettikçe üretmişiz ama doğanın da nefesini kesmişiz.
Şöyle bir etrafımıza baktığımızda; kömür yakan termik santralleri, egzozlardan yükselen dumanları, bacalardan çıkan gazları ve daha nice kirletici kaynağı görüyoruz…
Hepsi sanki canlıları yok etmek için uğraşıyor.
Kükürt dioksit, azot oksitleri, partikül maddeler, cıva ve sayamadıklarımız…
Hepsi ciğerlerimize, kalbimize, hücrelerimize, akciğerlerine kadar ulaşıyor.
Tüm bu yanmanın en masum görünen ama en sinsi sonucu ise karbondioksittir (CO₂). Aslında CO₂, doğanın kendi dengesi içinde bir kahramandır. Çünkü o olmasa, Dünya’nın ortalama sıcaklığı 15°C değil, –6°C olurdu. Yani biz, Allah’ın bir mucizesi olan bu denge sayesinde yaşıyoruz.
Ne yazık ki kendi ellerimiz ile onu denge unsuru olarak değil, zehirli bir örtüye dönüştürdük.
100 yılda atmosferdeki CO₂ oranı yüzde 30 arttı; 280 ppm’den 360 ppm’e çıktı.
Bunun anlamı ise gezegenin ateşinin yükselmesidir.
Sonucu da buzların erimesidir, göllerin kurumasıdır, soluk alamayan insanların çaresizliğidir.
Kitapta geçen bir ifade beni çok etkiledi:
“Fosil yakıtların yanması hem iklim değişikliğine hem hava kirliliğine yol açar.”
Yani arabamızın kontağını çevirdiğimizde hem doğayı hem de kendimizi kirletiyoruz.
Isınırken, üretirken, hızlanırken kirlettikçe kirletiyoruz.
Bir başka çarpıcı veri de şu: Eğer bugünkü gidişat değişmezse sadece fosil yakıt kullanımına bağlı hastalıklardan ölümler artabilir.
Bu insanlar arasında belki biz olacağız, belki çocuklarımız, belki de hiç tanımadığımız insanlar.
Küresel ısınma sadece bir “çevre sorunu” değil; artık bir sağlık krizi.
Artan sıcaklıklar, hastalıkların yayılma alanlarını değiştiriyor.
Şu günlerde Kasım ayına giriyoruz ama hava sıcaklığı normallerin üzerinde…
Yeni virüsler, yeni bakteriler, yeni salgınlar…
Kitapta anlatılan her satır, aslında hepimizin günlük hayatına dokunuyor. Herkesin okumasını çok isterim.
Sabah işe giderken soluduğumuz hava, çocuklarımızın oynadığı park, marketten aldığımız sebze, içtiğimiz su…
Hepsi sağlığımızı etkiliyor.
Dr. Last ve ekibi diyor ki:
“İklim değişikliğini durdurmak, aynı zamanda insan sağlığını korumaktır.”
Yani karbon salımını azaltmak, sadece gezegenimizi değil, geleceğimizi de korumaktır.
Bir düşünün…
Her yaktığımız bir litre benzin, her fazla tüketilen enerji, her gereksiz üretim; atmosferde bir iz bırakıyor.
Bu iz, sadece ozon tabakasını değil, sağlığımızı da etkiliyor.
Ben bugün bu kitabı okurken; dünyamızdaki kuraklık, fırtına, sel, sıcaklık artışının nedenlerini bir kez daha anladım.
Ama hâlâ geç değil. Enerjiyi daha bilinçli kullanmak, yenilenebilir kaynaklara yönelmek, tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmek elimizde…
Prof. Dr. Hamdi Temel
Yorumlar
Kalan Karakter: