Erzurumlu Şalcı Bacı ve Jeanne d’Arc
Jeanne d’Arc, Fransız bir kadındı. Engizisyon Mahkemesi kararıyla ateşe atılıp diri diri yakıldı. Ne var ki Fransa, 200 yıl sonra bu kadından özür dileyip itibarını iade etti.
Bizimkiler ise aradan 100 yıl geçmesine rağmen Erzurumlu Şalcı Bacı’dan ve Türk kadınından özür dilemedi.
Bu iki yüzlü “kadın hakları savunucuları” Fransızlardan bile daha aşağı ve sefil mahluklardır.
Şimdi kalkmış Jeanne d’Arc’ın tiyatrosunu oynatıyorlar.
Ey vicdansızlar! Erzurumlu Şalcı Bacı Türk olduğu için mi bunu dile getiremiyorsunuz?
Faşistlik sizin kanınızda var. Demedi demeyin…
Şalcı Bacı’yı biraz tanıyalım; zira yakın tarihimizin karanlıkları arasında kalmış bu vakıa, bir vicdan yarasıdır.
Gazeteci-yazar Çetin Altan, bir röportajında bunu şu sözlerle itiraf etmişti:
> “Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlerin bile bombalayamadığı Karadeniz sahillerini, millete zorla şapka giydirmek için Hamidiye Zırhlısı gümbür gümbür bombalamaya başladı.
Hamidiye Zırhlısı, sivil halkın ve yerleşim alanlarının çok olduğu, Ulu Cami’nin bulunduğu Bataniye yamaçlarını dövüyordu.”
Erzurum’da Şalcı Bacı’yı İdam Ederek Şehit Ettiler
Şalcı Bacı, dul ve üç yetim çocuğu olan Erzurumlu bir anadır.
> “Dedem Hasan Paşa çok sert bir askerdi. İsmet Paşa topçu okulunda öğrenci iken Hasan Paşa okul müdürüydü.
O dönemin öğrencileri —sonradan ünlü komutanlar olanlar— Hasan Paşa’nın sertliğini anlatıp dururlardı.
Bir şapka isyanını bastırmakla görevlendirildiği bir kentte hızını alamayıp bir de kadın asmıştı.
Sanırım siyasal suçtan idam edilen ilk kadındır tarihimizde.
Kadın sehpaya çıkmadan önce, ‘Ben bir hatun kişiyim, şapka ile ne derdim ola ki?’ demiş galiba.
Ben o tarihte henüz doğmamıştım. Çok ama çok sonradan öğrendim bunları.
Ve inanın, içimde ince bir sızı gibi kalan tatsız bir burukluk oldu.”
Gazeteci Nimet Arzık, bu olayı duyduğunda bir hikâye kaleme almış ve başlığını “Şalcı Bacı Asılmaya Gidiyordu” koymuştur.
Şalcı Bacı’nın asıldığı gün bütün Erzurum ağlamıştı.
O dehşet günlerinde herkesin önünde ağlamak suçtu; rejime ve inkılaplara karşı gelmek sayılırdı.
Erzurumlular kıyıya, kenara çekilip sessiz sedasız ağlamışlardı.
Şalcı Bacı şehit olmuştu. Şalcı Bacı’yı şehit etmişlerdi.
Komutan, bütün idamlıklara “Son isteğiniz var mı?” diye sordu.
Hepsi abdest alıp namaz kılmak istedi.
Ancak bir sorun vardı: Kelepçeler iki eli önden birleştiriyor, ayakları bağlıyordu.
İzin verilmedi.
Hal böyle olunca idamlıklar birbirine yardım etti, bir şekilde abdest aldılar.
Şalcı Bacı kadındı, çarşaflıydı. Komutan onun kelepçelerinin açılmasına izin verdi.
Abdest aldıktan sonra ellerini tekrar kelepçe için uzattı.
Ethem Usta imam olarak öne geçti.
Hemen sağda, ilk darağacında Çulfa Mahmut Nedim Efendi’nin cesedi hâlâ sallanıyordu.
Ethem Usta karşıya baktı; diğer beş kişi arkasına tek sıra dizilmişti.
Bir ara gözü Şalcı Bacı’ya ilişti.
Kadındı; erkeklerle aynı sırada değildi.
Hemen iki adım arkasında, tek başına saf tutmuştu.
Ne zor…
İdamlık kadın olup bir başına saf tutmak!
Ne zor…
Sallanacağın darağacını kıble yapmak!
Ne zor…
Gömüleceğin toprağa secde etmek!
Ne zor!
Ancak bir sorun daha vardı:
Şalcı Bacı kadındı, üstelik çarşaflıydı.
Bu şekilde asılması infiale yol açabilirdi. Halk galeyana gelebilirdi.
Tatar Hasan Paşa seslendi:
— “Çarşafı başından çıkar!”
Şalcı Bacı cevap verdi:
— “Ben bugüne kadar bu çarşafı çıkarmadım.
Bir başıma dul bir kadın olarak namusumu hep korudum. Bundan sonra da çıkarmam.”
Tatar Hasan Paşa:
— “Sen bilirsin o zaman!” dedi.
Ve askerlere dönerek emretti:
— “Bir un çuvalı getirin!”
Bunun üzerine halktan biri haykırdı:
> “Ula gavat! Sen nasıl adamsın?
Hem kadın kısmını şapka için asıyorsun, hem de kadındır belli olmasın diye korkundan un çuvalı geçiriyorsun.
Ödlek herif! Yüreğin varsa ‘kadın astım’ desene!”
Vali Zühtü ve Tatar Hasan Paşa derin bir nefes aldılar.
Meseleyi hallettiklerini sanıyorlardı.
Tarih 30 Kasım 1925 Pazartesi’yi gösterdiğinde cesetler hâlâ darağaçlarında sallanıyordu.
Öğle saatlerine doğru bir atlı çöp arabası darağaçlarına yanaştı.
Yağlı urganlar kesilip cesetler üst üste arabanın içine atıldı.
Hiçbirine dinî merasim yapılmadı.
Ne cenaze namazı kılındı ne de kefenlendiler.
İnsanın dirisine saygısı olmayanın ölüsüne de saygısı yoktu.
Bir hendek kazıp cesetleri içine yığdılar, üstünü örttüler.
Ya da örttüklerini sandılar…
Çünkü “ne kadar üstünü örtersen ört, sakla veya saklan; gerçekler bir gün örtenleri sobeler!”
Vali Zühtü Durukan ve Tatar Hasan Paşa, İstiklâl Mahkemesi Erzurum’a intikal ettiğinde idamları çoktan bitirmişti bile.
Şalcı Bacı’nın hikâyesi, yüzlerce masumun hikâyelerinden sadece bir tanesidir.
Kaynak:
Cemal Toptancı, Türkiye’de Seküler Siyaset, Ters Köşe Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2024, s. 186–187
Dr. Vehbi Kara
Yorumlar
Kalan Karakter: