İSLAMOFOBİ! YÜCE DİN ÜZERİNDE YÜRÜTÜLEN KARA PROPAGANDA
“Hiç akletmez misiniz?” Kur’ân-ı Kerîm’de farklı ifadelerle ve muhatap çağrısı şeklinde yüzlerce ayette tekrar edilen bu çağrı, inananlara akletmeyi, düşünmeyi, sorgulamayı emreder. (Rastgele açtığınız bir sayfada bile muhatap olunma olasılığı yüksektir.) Dolayısıyla akletmek bir Müslüman için sadece tavsiye değil, farzdır. Bu hakikat, bugün İslam’a yönelik algı manipülasyonları ve din kisvesi altında sergilenen akılsızlıkla mücadelede en büyük kuvvetimiz olmalıdır.
Ne yazık ki, sahte ilmî kisvelerle sosyal medyada, televizyonda, yurtlarda ve sahnelerde dolaşan birçok gösteri, dinin özünü çarpıtıyor hem içten hem dıştan İslam’a karşı önyargı yaratıyor. Cübbeli, sarıklı, sakallı ya da akademik unvanlı olanların söylemleri, Allah’a, peygamberimize ve dinimize atılan iftiraların temel taşları hâline gelebiliyor. Bir taşla Allah’ı konuşturmak gibi mizah ve akıl sınırlarını aşan hikâyeler veya biyolojik gerçeklerle çelişen iftiralar, aklı ve imanı zedeleyerek İslamofobiyi güçlendiriyor.
Nasıl mücadele etmeliyiz?
Aklı ve ilmî düşünceyi güçlendirmek lazım.
Dinin özünü, Kur’an’ın çağrısını ve Peygamber (s.a.v.) sünnetini akıl ve ilimle öğretmeliyiz. Genç kuşaklara eleştirel düşünmeyi, kaynak okumasını, hadis ve fıkıh ilminde usûlü öğretmeliyiz, hurafe ile ilmî bilgi arasındaki farkı ayırt etme becerisini kazandırmalıyız. Çünkü akıl edilmeyen din, kolayca manipülasyona açık hale gelir.
Resmî denetim ve şeffaflık mekanizmaları getirilmeli, getirmeyen ve yapmayanda buna ortaktır! Diyanet İşleri Başkanlığı gibi resmî kuruluşların sorumluluğu bu noktada büyüktür. Önerim, Diyanet öncülüğünde, alanındaki yetkin ve bağımsız akademik çevrelerden oluşan İlmi ve Etik İnceleme Kurulu kurulmalıdır. Bu kurulun görevleri şunlar olabilir;
Kendilerini “din alimi” veya “hoca” olarak nitelendirenlerin yazılı ve görsel beyanlarını, konferans ve yayınlarını incelemek.
İnceleme sonucunda dinî yaptıkları açıklamalar İslam’ın esaslarıyla açıkça çelişiyorsa, bunun hukuki ve etik değerlendirmesini yapıp ilgili makamlara (örneğin savcılığa) görüş yazısı sunmak ve şikayetçi olmak. Bu şahısların dernek, tekke adı ne isi kapatıp sesini kesmek.
Yanlış bilgilendirmeyi düzeltecek, halka yönelik açık ve anlaşılır düzeltici yayınlar hazırlamak, eğitim programları ve bilgilendirme kampanyaları yürütmek.
TBMM’de, dinî değerlerin kötüye kullanımını ve dinî kimliğin haksız, alaycı veya iftira niteliğinde kullanılmasını düzenleyen bir yasa tasarısı hazırlanması düşünülebilir. Ancak böyle bir adım atılırken dikkat edilmesi gereken hususlar vardır.
İfade özgürlüğü ile dinî değerlerin korunması arasında dengeli bir çerçeve kurulmalı, demokratik hukuk normları, insan hakları ve Anayasa hükümleri göz önünde tutulmalıdır.
Suç sayılacak eylemler ve cezaî yaptırımlar açıkça tanımlanmalı, keyfî uygulamaların önüne geçmek için şeffaf ve bağımsız yargısal süreçler garanti altına alınmalıdır.
Eğitim ve düzeltme öncelikli olmalı, cezalandırma en üst seviyeden olmalıdır. Ayrıca, dinî hakaret ve küçük düşürme iddialarının kötüye kullanılmasını engelleyecek usulî güvenceler konmalıdır.
Toplumsal bilinçlenme ve medya sorumluluğu ile kara propagandanın önüne geçilmeli,
Medya kuruluşları ve sosyal medya platformları, manipülatif ve iftiracı içerik yayıldığında sorumluluk üstlenmelidir. Yanıltıcı dini içerikler hakkında hızlı, kısaca doğrulayıcı “fact-check-doğruluk kontrolü” yayınları yapılmalı, gerçek din bilgisi, güvenilir kaynaklarla halka ulaştırılmalıdır.
Din kisvesi altında kadınları, çocukları, hayvanları ve savunmasız grupları istismar edenler için etkin soruşturmalar yürütülmeli, mağdurların korunmasına öncelik verilmeli, rehabilitasyon ve hukuki destek sağlanmalıdır. Aynı şekilde sorumlular adalet önünde hesap vermelidir. Bu Diyanet işler başkanlığımızın en öncelikli görevi olmalıdır.
“Hiç akletmez misiniz?” çağrısı bugün bize yeniden yol göstermelidir. İslam’ı savunmak sadece yüksek sesle slogan atmak değildir, onu mantıkla, ilmî metodla, hak hukukla ve adaletle savunmaktır. Diyanet gibi resmî kurumların ilmî kurullar kurması, TBMM’nin niteliğini koruyan kanuni düzenlemeler yapması ve toplumun birey birey eğitim alması, İslamofobiye karşı alınacak etkili ve sürdürülebilir önlemlerdir. Bu hurafecilerin bireysel banka hesapları, derneklerinin ve yakınlarının banka hesapları ve mal varlıkları çok sıkı takip edildiğinde gerçek ortaya çakacaktır, islama fobi için yabancı istihbarat örgütlerinin fonladığı görülecektir. Müslümanı fakir tanımlayan lakin kendileri israf ve lüks içinde Çakarlı araçlarla hayatlarını idame edenler, komşusu aç yatarken kendileri cariye sefası sürenler unut mamalıdır ki dindarlık ile Dincilik zıt kutuplardır.
İslam’ın en büyük savunucusu, onu hakikat halinde yaşayan ve aklıyla, vicdanıyla ayakta tutan fertlerdir. Hurafe ve gösterişe karşı birinci savunma hattı eğitim, ikinci savunma hattı şeffaf ilmi denetim, üçüncü savunma hattı ise hukukî koruma ve hesap verilebilirlik olmalıdır. Böylece hem içten hem dıştan İslam’a karşı kurulan tuzaklar bozulur, hem de İslam’ın evrensel mesajı doğru şekilde dünyaya yansır. İslamofobi ile mücadele cihattır ve her Müslümanın vazifesidir. Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah insana akıl verdi ve Eşref-i Mahluk olarak yarattı, hurafecilerin kılık ve kıyafetine, söylemlerine tatlı dillerine aldanmayın, İngiliz alanı Thomas Edward Lawrence’ da sarık giyer gece teheccüt namazına kalkar vaazlar verirdi. “ İnneddine İndallahil İslam” Allah’a ısmarladık hoşça kalın.
Aydın Benli
Siyaset Bilimci Yazar
Yorumlar
Kalan Karakter: