Defansif Tınılar
Direnenlerin Tınılarını, Hakikatin Tılsımı ile Hissetmek
Hakikat aynasına dönüşen kalplerin sahipleri, hadiseleri değerlendirirken hiçbir şeyin öylesine geliştiğini yorumlamaz.
Bunca veriye, bunca teknolojik ilerlemeye rağmen insanoğlu hala neyle uğraşıyor biliyoruz değil mi? En temel insani ve toplumsal konularla..
Bir başka yazımızda, modernitenin orta yerindeki insanlığın maalesef hala mağara dönemi diye tabir edilen bir dönemin ayak izlerini taşıdığına değinmiştik (ki bunu küçümsemek için değil bilakis iletişim araçlarının bugünkü gibi olmaması cihetiyle ele alıyoruz).
İlgili yazımızda bu konuya istinaden, şöyle değinmiştik: “Modern çağın en belirgin çelişkilerinden biri, insanlık tarihinin bilgi ve teknoloji açısından en gelişmiş döneminde yaşarken hâlâ temel insani ve toplumsal sorunlarla başa çıkamıyor olmamızdır. Oysa her geçen gün daha fazla kaynak, daha gelişmiş algoritmalar ve daha karmaşık analiz teknikleri devreye alınmakta; yerelden globale, siyasetten sosyal sorumluluklara, yönetimden eğitime, sağlıktan şehircilik planlamasına kadar pek çok alanda veri odaklı çözümler geliştirilmektedir. Ancak tüm bu teknik donanım ve bilgi birikimi, insanın sorun çözme kapasitesinde, kayda değer bir sıçrama yaratmakta yetersiz kalmaktadır.”
Zira bireyin gelişimini ve dolayısıyla sorun çözme yeteneğini dumura uğratan en önemli engellerden biri içe dönüp kendisini yoklamaktan kaçmasıdır. Çünkü dışarıdan gelen hiçbir bilgi veya teknik donanım, kişinin kendi içine dönerek bu içsel çarpıklıkları gidermedikçe kalıcı bir fayda sağlayamaz. Bu çelişkinin ardında biyolojik, psikolojik ve bilişsel düzeyde işleyen bir zihinsel kapanıklık halinin olduğunu söyleyebiliriz. Asıl mesele, dış dünyadaki karmaşıklıktan ziyade, kişinin iç dünyasında inşa ettiği düşünce kalıplarının katılığında yatmaktadır.
Bundan sıyrılmayı başarmış olan Duru Zihin Sahipleri, Hakikate direnenlerin davranışlarında ve sözlerinde makes bulan tınıları yine hakikatin kalp aynasına yansıtmasıyla hisseder.
Bu his, sadece dışarıdaki bir olayı gözlemlemek değil, aynı zamanda o olayın kökenindeki içsel dirence ve zihinsel katmanlara dokunmaktır.
Onlar için bir insanın sözleri sadece kulakla duyulan sesler değil, o kişinin zihnindeki kalıpların, korkuların ve savunma mekanizmalarının titreşimidir. Örneğin, bir kişi inatla yanlış bir fikri savunuyorsa, duru zihin sahibi bu duruşun altında yatan gurur, öğrenilmiş çaresizlik veya değişim korkusunu sezer. Bu, bir nevi "kalpten kalbe" bir iletişimdir; kelimelerin ötesinde, duygusal ve bilişsel bir altyapının okunmasıdır.
Bu özel algı, duru zihin sahiplerinin sorunlara yaklaşımlarını da kökten değiştirir. Onlar, sorunun görünen yüzüyle değil, onu ortaya çıkaran temel dinamiklerle ilgilenirler.
Yüzeydeki tartışmalarla vakit kaybetmek yerine, altta yatan direnç noktalarını anlamaya çalışırlar. Bu yaklaşım, sadece arızaları tedavi etmek yerine, hastalığın kaynağını bulmaya benzer.
Bu, aynı zamanda büyük bir empati gerektirir; çünkü hakikate direnenin neden direndiğini, hangi içsel yaralardan kaçtığını anlamak, onun zihinsel kapanıklığını kırmak için ilk adımdır. Onlar, karşılarındaki kişinin gerçek potansiyelini ve içsel çelişkilerini görürler; bu da onlara, sadece doğru bilgiyi vermekle kalmayıp, aynı zamanda o kişinin kendi iç dünyasıyla yüzleşmesini sağlayacak bir kapı aralama fırsatı sunar. Bu nedenle, duru zihin sahipleri, düz bir anlayışın arkasına saklanan bilginin gücünden ziyade, kalpten kalbe aktarılan hakikatin dönüştürücü gücüne inanır.
Bu durum, modern çağın sunduğu veri odaklı yaklaşımlardan çok farklıdır. Son çeyrekte yapay zeka hayatımıza girdiğinden bu yana daha yakından şahit olduğumuz; sürekli odaklanılan ultra geniş veri ve algoritma yelpazesi, bize “neyin”, "ne" olduğunu mükemmel bir şekilde gösterebilir, ancak "neden" olduğunu, hele ki içsel ve duygusal nedenleri anlamakta yetersiz kalır.
Duru zihin sahiplerinin tınıları hissetme yeteneği, bu boşluğu doldurur. Onlar, kalabalıklar içindeki yalnız çığlıkları, başarı maskesinin altındaki başarısızlık/derin huzursuzluk ve yalnızlık korkusunu, tüm imkanlara rağmen hissedilen anlamsızlık boşluğunu duyar. Bu yüzden onların duruşu, sadece mantıksal bir çözüm sunmakla kalmaz, aynı zamanda bireyin vicdan mekanizmasını sağlıklı çalıştırmasına da hizmet eder.
Velhasılı kelam dostlar; hayat yolculuğunda yapılan hatalar, içimizde duyulmamış, ötede bırakılmış sessizliklerle beslenir. O sessizlikleri duyabilmek, onların sesini kendi değer sistemimizin içine tekrar entegre edebilmek dünyayı değilse de bizleri ve yakın çevremizi dönüştürebilir, değiştirebilir.
Çünkü anlamak, bazen en sessiz çığlığın içinde gizlidir.
Selam ve muhabbetle kalın.
Cevâhir Aydın
Küçük Dünyam
Yorumlar
Kalan Karakter: