İzmir - İstanbul
Geçen hafta İstanbul’un ispor (spor) bilhassa futbol meraklıları için adeta bir hafta-i ayd ve sürur idi. Çünkü İzmir’den gelen futbolcular ile İstanbul’un oyuncuları arasında üç mühim ve güzel müsabaka icra edildi. Ve bu senenin futbol mevsimi de biraz geç olmakla beraber pek iyi bir surette hitama (sona) erdi. Bu müsabakaların ayrı ayrı tetkik ve tasvir etmeden evvel biraz heyet-i umumiyesinden bahsetmek münasip olur. Evvela kemal-i iftihar ile söyleye biliriz ki İstanbul’un futbol oynayan gençleri bir tekamül seri ile terakki ediyorlar. Ve pek az bir müddet sonra İstanbul’un güzide oyuncularından müteşekkil bir heyet Avrupa’nın herhangi bir futbol kulübü bî prova çarpışa biliyor. Bunu yalnız oyuncularımızın İzmirliler'e karşı ihraz ettikleri muvaffakiyet-i tâameden mütevellit bir kanaât üzerine değil şu son aylarda daima mütezayit bir surette ibraz ettiklerini gördüğüm intizam ve maharetin verdiği itminan ( güven) ile söylüyorum. Doğrusunu söylemek lazım gelirse bu defa İzmir’den gelen futbol takımı İzmirliler'in şöhret-i kadimelerine layık bir derece-i maharet ve kuvvette değil idi. Evvelce iki defa İstanbul’a gelen heyetler hiç mağlubiyet yüzü görmeden avdet ettikleri halde bu seferkiler bir inhizam-ı katîi ile gidiyorlar
İzmirlilerin bu mağlubiyetleri ile türlü tefsir edilebiliyor. Ya İstanbul oyuncuları bir terakki-i seri ile ilerlemiş İzmir’deki arkadaşlarını geçmişler yahut da İzmir’in en iyi oyuncuları İstanbul’a gelen takıma bazı esbapdan (sebeplerden) dolayı iltihak edememişlerdir. Öyle zannediyorum ki bu iki fikrin ikisi de kısmen vardır: Hem İzmirliler en güzide arkadaşlarını getirememişler hem de İstanbullular öyle eskisi gibi mağlup olmaya değil bilakis galebe etmeye layık bir mevki-i mükemmeliyeti sûud etmişlerdir. Bu defaki İzmir takımı mağlup olmakla beraber gerek Galatasaray’a gerek Fenerbahçe’yi birer sayı yapmasıyla da sabittir ki öyle müptedi ve hiç maharetsiz bir heyet değil idi. Her iki taraf oyuncuları arasında teker teker bir mukayese yapıldığı taktirde gerek sürât, gerek çeviklik gerek maharet cihetiyle tafavvuk daima İstanbul oyuncuları’nda idi. Oyuncularımız her biri kendini temiz ettiren hevas ve mezayaya malik (meziyete sahip) olduğu halde İzmirliler'de bu hususiyet mefkut (kaybolmuş) idi. Denilebilir ki İzmir’in hiçbir oyuncusu İstanbul’un aynı mevkide oynayan mukabil oyuncusuna karşı haiz-i rüçhan (üstün) değil idi. Mesela en iyi oyuncuları olan Merkez muhacimi bile gayet mükemmel ve çevik bir futbolcu olmakla beraber İstanbul’un merkez muhaciminin topu sevk ve tevziîve muhacim hattı idare etmekteki maharetini ve bilhassa bî misal itidal-i demmine (soğukkanlı, acele etmeden) haiz olmadığı gibi onun müdaafaları devirecek kadar hazin bir bitiş ve şiddetle çektiği şutlar yoktu.
Bu suretle ayrı ayrı her biri hasımlarından daha iyi oynayan İstanbul oyuncuları tevhit müsait cihetiyle de İzmirlilere kat kat tafavvuk ettikleri için muzafferiyetin çehre-i mütebessimi hep onlara teveccüh ediyordu.
İstanbulluların tek mühim bir diğer meziyeti de tahammül ve metanetleri idi. İzmirliler yorgun ve bitap bir hale geldikleri zaman İstanbullular oyuna yeni başladıkları sürede gösterdikleri sürat ve metaneti hemen aynı derecede muhafaza ediyorlar, o cehennemî sıcağın tesiriyle koşamıyorlar, kesilmiyorlardı. Hakikat-ı hazırânın yedinci Cuma ve dokuzuncu Pazar günleri Hava o kadar sıcak ve rüzgârsız idi ki insan nefes almakta bile güçlük çekiyordu. Böyle olduğu halde genç idmancılarımız o ateşin güneşin altında 1,5 saat hiçbir fazla yorgunluk alameti göstermeden Koştular, oynadılar. Bu güzel tahammül ve metanet hakikaten şâyân-ı takdirdir.
Oyuncularımızla İzmirliler arasında şöyle umumi bir mukayese yaptıktan sonra sırasıyla üç müsabakayı hikaye ediyorum:
Birinci müsabaka
Galatasaray : 2 sayı
İzmir: 1 sayı
İzmirliler ilk defa Galatasaraylılarla karşılaştıkları vakit gerek halkta, gerek Galatasaraylılar da bu yeni oyuncuların kabiliyet-i hakikiyeleri meçhul bulunmak hasebiyle büyük bir merak ve heyecan vardı oyunun ilk kısmında gayet sert bir rüzgâr topu mütemadiyen Galatasaray kalesinin önüne sürüp getiriyor, Galatasaray muhacimlerinin oyununu bozuyor, müdafaalarını şaşırtıyordu esasen Galatasaraylılar muhacim hattının tertibinde bir hata yapmışlar, Hasnun Galip gibi ta sol baştan sağ boşa nakil etmişlerdi. Sol başta ise idmansızlığından dolayı bir türlü iyi oynayamadığını iki üç müsabakada gösteren Emin Bülent bey oynuyordu. Böyle mühim bir müsabakada bilhassa başka bir iki muhacim varken idmansız bir oyuncuyu oyuna sokmak bir hata olduğu halde bu hatayı sol tarafta en iyi oynayan bir muhacimi taa sağ tarafa göndermek ikinci bir hata idi. Bereket versin ki Emin Bülent Bey iki hafta evvel Fenerlilerle oynadığı kadar fena oynamadı. Hasnun Bey de yeni mevkiînde Kemal-i maharetle vazifesini îfa etti.
İzmirliler rüzgârın muavenetinden istifade ederek Galatasaray’ı tazyike başlamışlardı. Her zaman pek iyi oynayan merkez müdafi Celal Bey’in gittikçe fena oynamaya başlaması İzmirliler'in mevkiini daha iyileştiriyordu. Bu hal bir müddet devam etti. İzmirlilerin merkez muhacimi tarafından topu gayet şedit bir zorba ile kaleye gönderdiyse de kaleci Ahmet Robenson Bey’in güzel bir müdafaası tehlikeyi atlattı. Mamafi Galatasaray oyuncuları rüzgârın şiddetinden dolayı topu hasım kalesine doğru sevk edemiyorlardı. Binaenaleyh hattın biraz geriye gelerek müdafaa kısmına muavenete mecbur oldu. Bu esnada Galatasaray oyuncularından biri hatalı bir harekette bulundu. Top ceza olarak yakın bir mesafeden Galatasaray’ın kalesine havale edildi. Ahmet Cevat ve Ahmet Robenson Beyler tarafından hiç müdafaa edilmeden kaleye dahil oldu. Herkes İzmirlilerin ilk sayıyı kazandıklarını zannediyordu. Fakat hakem bu sayıyı tamamiyle hariç az kaide ( ofsayd) addettiği cihetle top daha kaleye girmeden düdüğü çaldığını, Galatasaraylıların da bunun üzerine müdafaa etmediklerini söyledi. Bazı İzmirliler itiraz etmek istedilerse de golleri takip eden diğerleri oyuna devama karar verdiler ki doğrusu da buydu. Bir müddet sonra top yine Galatasaray kalesi önüne geldi bu esnada son derece heyecanlı bir iki dakika cereyan etti. Top kaleden 2 metre ileride ayaktan ayağa, baştan başa geçiyor, ileri, geri gidiyordu, nihayet Ahmet ROBENSON bey galebenin içinden ekseriyen kaleyi gönderilen bir “şutu” durdurarak Ahmet Cevat ve Celal Beylerin cebren açmış oldukları yoldan topu kuvvetli ve şedit bir ayak darbesiyle bu tehlikeli mıntıkadan uzaklara çıkardı ve o dakikadan itibaren de oyun Galatasaraylıların lehine tebliğ edildi. Celal Bey iyi oynamaya, muhacimleri ise rüzgârın topu havadan götürmeye mani olduğunu görerek birden İzmirlileri kalesine ciddi surette akın etmeye başlamışlardı.
Oyunun kendileri için tehlikeli bir şekil aldığını gören İzmirliler gayet sert ve şedit oynuyorlar, Galatasaray oyuncularını kuvvetli çarpışmalarla yıldırmak istiyorlardı. Bu fazla müsademeleri netice-i mesafesi olarak Galatasaray’ın sağ müdafii Hüseyin Bey iki İzmirli arasında kalarak onlarla beraber yere yuvarlandı. Kalktığı zaman sağ kolu çıkmış ve bir kemiği çatlamıştı, oyundan çıktı. Galatasaraylılardan on kişi ile oyuna devam ettiler. Bir müddet sonra da birinci parti bitti.
Tekrar müsabakaya başlanır başlanmaz birinci parti ile İzmirlilerin iyi oynamalarının da bitmiş olduğu anlaşıldı. Çünkü top İzmirlilerin kalesi civarında ayrılmaya başladı. Rüzgârın rahatsızlığından kurtulan Galatasaraylıların muhacim hattın artık hücumlarını tanzim etmişti. İzmirliler de bütün himmetlerini müdafaaya hazır etmişlerdi kiBu esnada Celal Bey’in yüksekten gönderdiği top İzmirlilerin kalesine dahil oldu. Celal Bey oyunun ilk kısmında fena oynadığını bu muvaffakiyet ile telafi etmişti. Müsabaka büyük bir şiddet ve süratle devam ediyordu. Galatasaraylılar muvaffakiyet ile mütemadiyen hasımlarını sıkıştırıyorlar, topu her 2 dakikada 1 fasıl kalesini havale ediyorlardı. Kaleci golleri mani olabildin. Bu sürede izmirlilerden biri sağa tarafta hem kendi vazifesini hem de refik—- Hüseyin Bey’in hidmetini ifa eden neşet bey ile iterek yere düşürdü. Hakem bu hatayı görmemişti. Top Galatasaray kalesi civarına kadar geldi orada da Ahmet Cevat Bey’in yeri düşmesi izmirlilere bir sayı kazandırdı. Neşet Bey çayıra uzanıp hakemi çağıracağına yıldırım süratiyle kalesi’nin müdafaasına koşsaydı pek münasip olurdu. Esasen Neşet Bey her nedense bazen birden bire lakayidane oynamaya başlar ki şüphesiz iyi bir adet değil.
Oyunun hitamına (bitimine) 10 dakika kadar kalmıştı.
Galatasaray Muhacimleri temin-i muzafferiyet için bütün kuvvetlerini sarf ediyorlardı. İzmirliler ise yenileceklerini anladıkları için hep kalelerinin müdafaasına koşmuşlardı. Fakat Galatasaray muhacim hattının bu mütemadi şedit hücumları ile bir hüsnü netice vereceklerdi. Bilhassa sağ taraftan Hasnun Bey Oberle biraderlere (Joseph ve Emil Oberle) topu gönderiyor, onlar da Muhsin Bey’in muavenetiyle kaleyi atıyorlardı. Nihayet Hasnun Bey havale ettiği topu Muhsin Bey mahirane bir zorba ile İzmirlilerin kalesine göndermeye muaffak oldu. Biraz sonra da müsabakanın hitam buldu. Galatasaray o gün daha ziyade sayı kazanamadıkları evvela İzmir dilleri hep müdafaaya gelerek Galatasaray muhacimlerini rahat oynamaktan men etmelerinden bir de Emin Bülent Bey’in topu merkezi havadan ve kuvvetli bir süratte göndermesinden ileri geliyordu. Havadan gelen havaleleri merkez muhacimleri düzeltmek ve sonra kaleyi atmak için uğraşırken İzmirliler bu fırsattan istifa de edip topu iade ediyorlardı. Emin bey topu ya daha büyük bir şiddetle doğrudan doğru ya tam kaleye ve yahut hafif ve yerden havalelerle Merkez muhacimlerine gönderebilseydi Galatasarayların muzafferiyeti daha şâşâdar olurdu.
Çok keyifli bir yazı tebrik ederim başarılarının devamını dilerim kolay gelsin
Anlatımınızdaki detaycılığınızı ve detaycılığınızdaki sadeliğinizi çok beğendim. Başarılarınızın devamını diliyorum.
Sebnem canım çok güzel di
Bilgine ve birikimine şahit olabilmemiz için güzel bi imkan, daim olsun ❤️
şebnemcim çok güzel olmuş canım başarılarının devamını dilerim tebrikler
şebnemcim başarılarının devamını dilerim çok güzel olmuş tebrikler
Tebrikler, keyifle okudum. Devamını dilerim.
Tebrikler, keyifle okudum. Devamını dilerim.
Tebrik eder başarılarınızın devamını dilerim Şebnem Hanım
Süpersin arkadaşım devamını bekliyoruz
Eskiden spora bakış farklıymış. Çok ilginç geldi.
Çok başarılı. Kalemine sağlık. Devamını heyecanla bekliyoruz.
Tebrikler cok guzel olmud
Eline emegine saglik guzel bir yazi olmuş.
Şebnem Gökdemir Taşdemir, rnKeyifli bir yazı olmuş. Kalemine sağlık.rnİnsanın, “Görüp ahkamı münhasır selametten ayrıldık İzzet-i ikb...” diye devam edesi geliyor. Kul***ı*** dile bağlı olarak, insanın zihni ferahlıyor...
Tebrik ederim ,çok Başarılı Bir Makale Daim olsun
Çok başarılı bi makale olmuş
Çok başarılı bi makale olmuş