Sınırları Zorlayan Diziler ve Şarkılar: Sanat mı, Ahlaki Çöküş mü? Sanat mı, Provokasyon mu? Nedir bu Rezillik?
Son yıllarda Türkiye'nin kültürel yaşamı, sanatın ne olduğu ve ne olması gerektiği üzerine yoğun tartışmalara sahne oluyor. Gündemimize oturan ve geniş kitleleri etkileyen dizi ve şarkılar, izlenme rekorları kırarken aynı zamanda toplumsal ahlak ve değerler üzerine ciddi endişeleri de beraberinde getiriyor. Özellikle "Kızılcık Şerbeti" dizisi ve Mabel Matiz'in "Perperişan" şarkısı, bu tartışmanın merkezinde yer alıyor. Bu eserler, modernizm ve Batılılaşma rüzgârlarının etkisiyle toplumsal değerlerin dönüşümünü sorgulamamıza yol açıyor. Sanat, yalnızca estetik bir ifade biçimi midir, yoksa toplumu inşa eden, ahlaki bir misyonu da var mıdır?
Sanatın Sınırları ve Toplumsal Sorumluluk: Ahlaki Değerler Işığında Bir Değerlendirme
Günümüzde, sanatın sınırlarını zorlayan bu yapımlar, sık sık ifade özgürlüğü kisvesi altında meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Ancak sanatın kutsallığına inananlar olarak şunu sormak zorundayız: Bir eseri sanat eseri yapan şey, sadece izleyici veya dinleyici sayısının yüksekliği midir? Yoksa bu eserlerin toplumsal vicdanı rahatsız etmemesi, yapıcı ve birleştirici bir rol oynaması da gerekmez mi? Batı dünyasında yaşanan değişimler, modernleşme adıyla sunulan bazı kavramların Türkiye toplumuna nasıl yansıtıldığına dair de önemli ipuçları veriyor. Aile yapımızı temelinden sarsan, ahlaki değerlerimizi sorgulatan içeriklerin normalleştirilmesi, bu akımın en belirgin sonuçlarından biri. Bu durum, hem muhafazakâr hem de modern değerlere sahip aileler arasında ortak bir endişe yaratıyor.
Dizi ve Müzikte Ahlaki Çözülme
“Kızılcık Şerbeti” dizisinde işlenen karmaşık aile ilişkileri, özellikle gençler üzerinde potansiyel olumsuz etkileri nedeniyle eleştirilerin hedefi oldu. Dizi, bir yandan modern ve muhafazakâr yaşam tarzları arasındaki çatışmayı gözler önüne sererken, diğer yandan bazı sahnelerde ahlaki sınırları zorlayan unsurları normalleştirmeye yönelik bir dil kullanmakla suçlanıyor. Benzer şekilde, Mabel Matiz’in “Perperişan” şarkısı da müstehcen sözleri nedeniyle kamuoyunda tartışma yarattı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın bu şarkıya erişim engeli getirme talebi, toplumsal hassasiyetin ne kadar yüksek olduğunun somut bir göstergesi. Sanatçının kendi annesi tarafından bile "müstehcen" olarak nitelendirilen bu sözlerin, milyonlarca gence ulaşması ve onların ahlaki gelişimini olumsuz etkileme potansiyeli, bu meseleyi bir sanat tartışmasının ötesine taşıyor.
Bu noktada, sanatı provokasyondan ayırmak elzem hale geliyor. Sanat, toplumun aynasıdır; onun ruhunu besler, estetik zevkini geliştirir ve ortak değerler etrafında birleştirir. Ancak değerlerimizi yok sayan, toplumsal hassasiyetlerimizi hiçe sayan ve cinsel arzuları uluorta sergileyen eserler, bu tanıma uymuyor. Bunlar, sanat kisvesi altında kendi kişisel fantezilerini veya sansasyon yaratma arzusunu tatmin etme çabasından başka bir şey değil.
Modernleşme ve Toplumsal Direnç
Modernleşme ve Batılılaşma, sadece teknolojik ve ekonomik ilerlemeyi içermez, aynı zamanda toplumsal norm ve değerlerin de dönüşümünü getirir. Ancak bu dönüşüm, toplumun köklerinden kopması anlamına gelmemelidir. Köklerimize, ailemize ve ahlaki değerlerimize sahip çıkmak, bir medeniyetin ayakta kalmasının temel şartıdır. Batı’da yaşanan toplumsal çöküşlerin bir benzerinin Türkiye’de de yaşanmaması için, bu tür erozyona sebep olan kültürel ürünlere karşı uyanık olmalıyız.
Ahlaki değerleri yok sayan, kardeşler arası ilişkileri dahi normalleştirmeye çalışan senaryolar ve müstehcen sözler içeren şarkılar, maalesef modernite adı altında sunuluyor. Bu durum, "Ben Cumhuriyet kadınıyım" diyerek ahlaki sınırları zorlayan kıyafetlerle sokağa çıkan ancak başörtülü bir kadına saldırmaktan geri durmayan bir anlayışın da çelişkisini gözler önüne seriyor. O halde soruyorum, "bu ne perhiz? bu ne lahana turşusu? Bu ikiyüzlü tutum, ne laikliği ne de Batılılaşmayı doğru anlamış bir duruşu temsil ediyor. Asıl tehlike, değerleri yıpratırken bir yandan da özgürlükten bahsetmekte yatıyor.
Sanatın yapıcı gücüne olan inancımızla birlikte, gençlerimizi yoldan çıkaran, aile yapımızı dinamitleyen ve ahlaki değerlerimizi erozyona uğratan her türlü içeriğe karşı durmalıyız. Sanatın anlamı, ancak toplumun ruhunu yücelttiği, ona saygı duyduğu ve onu onurlandırdığı sürece var olacaktır. Unutmayalım ki, bir toplumun geleceği, ahlaki temellerinin sağlamlığına bağlıdır. Bu yüzden sanatın gücü, yapıcı ve birleştirici olduğu sürece kıymetlidir. Kimse kusura bakmasın, eğer o kimlikte "Müslüman" yazıyorsa bunun bilinciyle o sorumluluğu da ben müslümanım diyen her bir ferd, almak zorunda. Bir toplum ancak gereken sorumluluğu alırsa müreffeh bir gelecek düşünebilir...
Yorumlar
Kalan Karakter: