Uhuvvet Hissinin Risale-i Nur’u Anlamadaki Faydası
Risale-i Nur Külliyatı, iman hakikatlerini aklî, kalbî ve vicdanî delillerle izah eden bir Kur’an tefsiridir. Bu eserlerin doğru anlaşılması ve ruhuna nüfuz edilmesi yalnızca entelektüel bir faaliyet değil, aynı zamanda kalbî bir iklim meselesidir. Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur’un anlaşılmasında ihlas, sadakat, tevazu ve uhuvvet (kardeşlik) duygusunu zarurî bir zemin olarak görmüştür. Çünkü ilim, kalbin safiyetinden beslenir; nefis, gurur ve rekabetle karıştığında hakikati bulandırır.
Risale-i Nur’da uhuvvet, yalnızca sosyal bir birliktelik ilkesi değil, aynı zamanda manevî bir nurun aynası olarak ele alınır. Uhuvvet Risalesi'nde Bediüzzaman, kardeşlik bağının Allah rızası temeline dayanması gerektiğini vurgular. Bu bağ, “mü’minin mü’mine karşı adavet edemeyeceği” esasına dayanır. Dolayısıyla uhuvvet, iman kardeşliğini kalpte kuvvetlendiren ve tefekkürün önündeki kin, kıskançlık, enaniyet gibi perdeleri kaldıran bir manevî haldir.
Risale-i Nur’un dilinde “uhuvvet”, yalnız “birlik” demek değildir; aynı zamanda “aynı hakikate yönelmiş kalplerin müşterek hassasiyeti” demektir. Bu nedenle, uhuvvet hissiyle okunan bir Risale, okuyucuya yalnız bilgi değil, bir ruhi tecelli kazandırır.
Uhuvvet, Anlamayı Kolaylaştıran Bir Manevî İklimdir
Risale-i Nur’un metinleri, aklî derinliğin yanında manevî bir letafete sahiptir. Bu letafetin idrak edilebilmesi, kalbin nefisle değil kardeşlikle dolu olmasına bağlıdır. Uhuvvet hissi, insanın iç dünyasında yumuşaklık, samimiyet ve teslimiyet doğurur. Bu da eseri okurken, yazarın niyetini ve mesajın ruhunu daha derinden kavrama imkânı verir.
Nitekim Bediüzzaman, talebelerine sık sık “ihlas, uhuvvet, tesanüd” düsturlarını hatırlatmış; hakikatin ancak bu atmosferde parlayacağını belirtmiştir. Çünkü kalpler arasında muhabbet varsa, nurlar birleşir; düşmanlık varsa, nur söner. Bu ölçü, yalnız hizmette değil, anlamada da geçerlidir.
Kabul edilir ki bir metni anlamak, yalnız zihinle değil, niyetle de ilgilidir. Uhuvvet duygusu, okuyucunun niyetini saflaştırır, onu “hakikati bulma” istikametinde sabit kılar. Kardeşlik hissi, Risale-i Nur’u “bir grubun malı” değil, “iman hakikatlerinin müşterek mirası” olarak görmeyi sağlar. Böylece okuyucu, eserlere karşı hem hürmet hem de teslimiyetle yaklaşır.
Ayrıca uhuvvet, cemaat şuurunu canlı tutar. Nur talebeleri, birbirlerinden ilham alarak okudukları metinleri birlikte mütalaa ettiklerinde, hakikatlerin farklı cihetleri açığa çıkar. Bu müşterek tefekkür, uhuvvetin pratiğe dökülmüş hâlidir.
Uhuvvetin Zıddı: Rekabet ve Enaniyetin Zararı
Bediüzzaman’a göre Risale-i Nur’un anlaşılmasının önündeki en büyük engellerden biri “enaniyet”tir. Eğer bir kimse Risale-i Nur’u “ben anlarım, başkası anlayamaz” zihniyetiyle okursa, o zaman eserle arasına bir perde çeker. Uhuvvet hissi, bu perdeyi kaldırır; insanı kendi hakikatine değil, hakikatin kendisine yöneltir.
Enaniyetle okunan metinlerde, hakikat yerine “yorum” öne çıkar; uhuvvetle okunan metinlerde ise “nur” görünür. Bu bakımdan uhuvvet, anlamanın sırrıdır; adeta manevî bir anahtardır.
Risale-i Nur, yalnız akla değil, kalbe ve ruha da hitap eden bir tefsirdir. Onun anlaşılması, zihnî bir egzersizden ziyade manevî bir hazırlık ister. Bu hazırlığın en önemli unsurlarından biri uhuvvettir. Kardeşlik duygusu, kalpteki perdeleri kaldırır, nazarı saflaştırır ve hakikatin nurunu doğrudan aksettirir.
Netice itibarıyla, uhuvvet hissi olmadan Risale-i Nur’un manevî boyutu eksik kalır; metin anlaşılır ama ruhu hissedilmez. Uhuvvetle okunduğunda ise Risale-i Nur, sadece bir kitap değil, kalpler arasında dolaşan bir nur hâline gelir.
Mehmet Nuri Bingöl
Yorumlar
Kalan Karakter: