Türk Sanat Musikisi'ne ilgim vardı.
Üniversite yıllarında İzmir Musiki Derneğine gitmiştim. Ancak oradaki şef iki sene boyunca bir kez olsun sesimi dinlememişti.
Belirlediği birkaç kişinin dışında kimse kimseye solo vermiyordu.
Sürekli aynı repertuarlarla konserler veriliyordu.
Sıkıldım ve sonrasında koroya devam etmedim.
*
Yıl 1989...
Askerden yeni gelmiştim.
Yakın arkadaşım Selman Korkmaz, Bornova'da belediye bünyesinde bir koro olduğunu ve birlikte katılmamızı önerdi.
Koro şefi Dr. Mustafa Bilgiç idi.
Çok güler yüzlü, babacan biri imajı verdi ilk bakışta.
Pek alışık olmadığım bir yönetici tarzı vardı.
Aralarda harika espriler yapıyordu.
Kimseyi kırmadan dökmeden disiplini sağlıyordu.
Zaman zaman konuşmalar olduğunda "susun, konuşmayın" demek yerine, "kimler sustu" diyordu.
Herkes bir anda esere konsantre oluyordu. (Bu yöntemi öğretmenlik yıllarımda bende kullandım.)
Koroda her yaş grubundan güzel insanlar vardı. Çoğu ile arkadaşlığım, dostluğum hâlâ devam ediyor.
O dönem gelen gençlerden bazıları sonrasında konservatuarı kazandı.
Hatta bazıları (Tolga Meriç) üniversite öğretim üyesi oldu.
Klasik eserler geçiliyordu. Önce solfej yapılıyordu. O dönem nota bilmediğim için sadece göz takibi yapıyordum. Yavaş yavaş notalara aşina olmaya başlamıştım.
Uzun bir çalışmanın ardından her eseri solo yapmak isteyen adaylar sahnede okuyor ve kimin seslendireceğini koro ve şef birlikte seçiyordu.
Eski koroya göre çok demokratikti...
"Dün gece sende, ben derdmende" isimli Şakir Ağa'nın Buselik makamındaki eserine sıra gelmişti.
Eseri iyi öğrenmiştim. Birkaç arkadaş okudu, Mustafa Bilgiç "başka okumak isteyen var mı" diye sordu.
O yıllarda çekingen bir yapım vardı. Cesaret edemedim. Ancak yanımdaki arkadaşım Selman, "hocam Murat okumak istiyor" deyince çaresiz gittim.
Hayatımın değiştiği anlardan biriydi...
Belki de TRT'de sanatçı olmama vesile olacak bir dönemin başlangıcıydı...
Eseri okudum.
Mustafa hoca yüzüme tebessümle baktı ve "daha önce nerelerdeydin" dedi.
İlk solomu almıştım.
Ardından hemen her konserde solom oldu.
Sonraki yıllarda Müziğimizi Araştırma Ve Uygulama Derneğinin kuruluşunda Mustafa hocam ile birlikte bulundum.
Sadece müzik alanında değil her anlamda kendisine danışırdım.
İnanılmaz bir rehberdi.
Ara ara görüşmesek de iletişimimiz hiç kesilmedi.
En son yaklaşık altı ay önce Şennur Bağcı ve Müzehher Topoyan ile birlikte evine ziyarete gittik.
Değerli eşi Leyla Güner Bilgiç ile birlikte eski günleri yad ettik.
*
Meğer hocamızı son görüşümüzmüş.
Dün vefat haberini aldık.
İlk anda kalbimin acıdığını hissettim.
Hakkında çok şeyler yazılabilir.
"İyi ki tanıma onuruna erişmişim" diyebileceğim insanlardan biriydi Mustafa Bilgiç...
Sosyal medyada hocamız ile ilgili onlarca paylaşım yapılmış.
Bu tür durumlarda Barış Manço'nun bir sözü geliyor aklıma...
"Adı anıldığı müddetçe kimse ölmez" diyordu...
Mustafa Bilgiç için de bu söz geçerli.
Seveni o kadar çok ki...
Güzel izler bıraktığı yüzlerce arkadaşı, dostu var.
Dünyaya bırakacağımız en güzel miras da budur.
Eğitimci - gazeteci Murat Adıtatar