KUTLU DOĞUM 62
Üçüncü küllî şehadete devam:
On Dokuzuncu Mektup ve On Beşinci Şuâ delilleriyle peygamberimizin mu’cizelerini bizlere aktarmaktadır. Bu anlatılanlarla ilgili bilgilere oradan ulaşılabilir. Geçen yazımızdan peygamberimize mahsus olan peygamberlik vesikalarına mucizeleriyle devamla:
“ve aynı avuçla bir parça toprağı,
hücum eden düşman ordusuna atarak,
her birisinin gözüne bir avuç toprak girmesiyle hücumda iken kaçmaları;
ve aynı avuçta küçük taşlar,
insanlar gibi tesbih edip Sübhânallah (Allah’ı her türlü noksan ve kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anmaları) demeleri gibi
nakl-i sahihle (Peygamber Efendimizden (a.s.m.) doğru ve sağlam kanallarla aktarılan bir hadîs-i şerif ile) ve
bir kısmı tevatürle (yalan üzerine birleşmeleri mümkün olmayan topluluklar tarafından bildirilen haber veya hadîslerle)
tarihlerde kat'iyen vukua gelen (kesin olarak meydana gelen) yüzer ve
ehl-i tahkikin (gerçeği araştıran ve delilleriyle bilen âlimlerin) yanında bine kadar mu'cizat (Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü işler),
elinde zuhuru (ortaya çıkması);
ve dost ve düşmanların ittifakıyla (oy birliğiyle),
onda güzel hasletlerin (huyların) ve
ahlâk-ı hasenenin (güzel ahlakın) en yüksek derecesinde HAŞİYE-1 bulunması;
(Haşiye-1 Hattâ şecaat (yiğitlik) kahramanı Hazret-i Ali (radıyallahu anh) diyor: "Harpte biz korktuğumuz zaman, Peygamberin (a.s.m.) arkasına saklanır, tahassun ederdik (sığınırdık)." Şecaat (cesaret) gibi her haslette fâik (karekterde üstün) olduğunu o zaman düşmanları dahi tasdik ettiklerini (onayladıklarını) tarihler naklediyorlar…)
ve arkasında tebaiyetle (uyma ile) sülûk edip (manevi yol alıp) kemâlâta (mükemmelliğe) erişen ve hakikate aynelyakîn yetişen (doğruya gözlem ve müşahedeye dayanarak, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kesin bilerek ulaşan)
bütün ehl-i tahkik (gerçeği araştıran ve delilleriyle bilen âlimler),
ittifakla (oy birliğiyle) kemâlât-ı Muhammediye (Hz Peygamberimize mahsus mükemmellikler, faziletler) (a.s.m.)
en yüksek derecede bulunduğuna
hakkalyakîn tasdikleri (bizzat yaşamak suretiyle, tereddüde yer bırakmayacak şekilde kesin bilerek onaylamaları);
ve onun dininden gelen âlem-i İslâmın füyuzâtı ve
koca İslâmiyetin hakikatleri onun harika kemâlâtına delâlet eder.
Elbette o zât (a.s.m.), bizzat kendi risaletine gayet parlak ve küllî, geniş şehadet eder demektir.
Pek çok kuvvetli şehadetleri ihtiva eden,
Dördüncü şehadet:
وَبِشَهَادَةِ الْقُرْاٰنِ بِمَا لاَ يُحَدُّ مِنْ حَقَۤائِقِهِ وَبَرَاهِينِهِ 2
Ve bi şehadetil’ kurani bi ma la yuhaddü min hakaikıhıve berahinihi
2- Had ve hesaba gelmeyen hakikat ve burhanlarıyla beraber Kur'ân'ın şehadetiyle…
Yani, "Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyan, hadsiz hakikatler (sınırsız gerçekler) ve hüccetleriyle risaletine (güçlü delilleriyle peygamberliğine),
sadıkıyetine şehadet (doğruluğuna şahitlik) eder."
Evet, kırk vech (yönü) ile mu'cize olduğu (Allah’ın izni ile peygamberlerine verilen ve benzerlerini yapmakta herkesi aciz bırakan) Zülfikar mecmuasında (Risale-i Nur’da geçen, Kur’ân’ın mu’cizeliğine ve Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mu’cizelerine dair bahislerin toplandığı bir eserde) ispat edilen ve
on dört asrı nurlandıran;
ve nev-i beşerin (insanların) beşten birisini tebeddül etmeyen (değişmeyen) kanunlarıyla idare eden;
ve o zamandan şimdiye kadar bütün muarızlara (karşı çıkanlara) meydan okuyup hiç kimse,
hattâ bir sûresinin mislini getirmeye cesaret etmeyen;
ve Âyetü'l-Kübrada (Yedinci Şuâ’da) ispat edildiği gibi, altı ciheti nuranî (yönü aydınlık), şüpheler giremeyen ve
altı makam-ı kübrâ (büyük makam) hakkaniyetine (doğruluğuna) imza basan ve
sarsılmaz altı hakikatlere (gerçeklere) dayanan;
ve her zamanda yüzer milyon lisanlarla (dillerle) şevk ve hürmetle (şiddetli arzu ve saygıyla) okunan ve
her dakikada milyonlar hâfızların (Kur’ân-ı Kerimi ezberleyen kişilerin) kalblerinde kudsiyetle (yücelikle) yazılan;
ve âlem-i İslâmın (İslâm dünyasının) bütün şehadetleri (şahitlikleri) ve imanları onun şehadetinden tereşşuh eden (şahitliğinden damlayan);
ve bütün ulûm-u imaniye ve İslâmiye (iman ve islâm ilimleri) onun menbaından (kaynağından) akan;
ve o, eski semâvî (vahiyle gelen) kitapları tasdik ettiği (onayladığı) gibi,
bütün kütüb ve suhuf-u semâviyenin (vahiyle gelen sayfalar ve kitapları)
mânevî tasdiklerine (onaylamalarına) mazhar bulunan (nail olan) Kur'ân-ı Azîmüşşan,
bütün hakikatleriyle (gerçekleriyle) ve
hakkaniyetini (doğruluğunu) ispat eden bütün hüccetleriyle (güçlü delileriyle),
Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın sıdkına (doğruluğuna) ve
risaletine şehadet eder (peygamberliğine şahittir) demektir.(Şuâlar 767-768)
12.08.2025
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Yorumlar
Kalan Karakter: