ÇENGELKÖY ÇENGELİ
Bir davet üzerine 10-14 Ekim tarihleri arasında yine yolumuz İstanbul’a düştü. Sisli, puslu ve yağmurlu bir gün olsa da bu kutlu şehir her zaman çok güzel... Hem çok büyük cazibesi var hem de büyüklüğü ve kalabalık olması insanı ürkütüyor. Ayrıca sahipleri de pek yaman! Bize de yine bir İstanbul sosyolojisini yazmak vacip oldu.
Biz, İzmir’den karşı aile ta Kastamonu'dan buluşmak ve de tanışmak için bir cumartesi sabahı kahvaltıda Çengelköy’de buluştuk.
İlk karşılaşma olduğu için iki tarafı da onura edecek bir prestij mekânında buluşmak mantıklı gözüküyordu. Dolayısıyla mekân İstanbul Boğaziçi’nde Çengelköy mevkiinde bir tarihi yalıda ki restoran olarak seçilmişti. Çengelköy deyince akla ilk olarak meşhur salatalığı geliyor. Gerçi günümüzde buralarda ne bağ ne bostan kalmadığı için sarsılmaz imajı sadece isim olarak varlığını sürdürüyor. Tam da bunları düşünerek mekâna doğru yürürken manav, değil ama derme çatma bir barakada adam salatalık satıyordu. Hırpani kılıklı adam dağa çıksa eşkıya olacak bir tipte olduğu için fiyatını merak ederek etikete gözüm takıldı, aslında sürpriz değildi. Günümüzde en büyük banknot ne ise etikette oydu. “Vay be dedim, müşteriler yalı sahibi olunca fiyatta bu şekilde çarpı altı kat oluyormuş!”
Her ne ise, yalıdan bozma restoranı kurumsal bir şirket işletiyor. Havalı bir girişi, bazı ürünlerin sergilenmekte olduğu bir banko hatta günlük gazeteler de yine farkındalık adına müşterilerin hizmetine sunulmuş fakat yasal zorunluluk olmasına rağmen fiyat menüsü ne girişte ne de masalarda mevcut değil! Adamlar şöyle düşünüş olabilir, “Yalıda kahvaltıya gelen adamın fiyatla işi olmaz!” Fakat biz yine de internet üzerinden fiyatlara bir göz atmıştık, böyle bir mekân için oldukça makul görünüyordu fakat kazın ayağı öyle değilmiş, onu da daha sonra yaşayarak öğrenmiş olduk.
Boğaziçi’nde kahvaltıya gidiyorsanız hava muhalefeti ne olursa olsun dışarıda oturmak neredeyse kanun hükmünde. Bunun bilincinde olan işletmeci de talep olması durumunda battaniye temin ediyor.
Gökyüzü grinin değişik tonlarında çelik gibi bir örtü ile kaplı. Güneşi öyle bir hapsetmiş ki bugün yüzünü bize göstermesi mümkün gözükmüyor. Ara sıra atıştıran yağmura rağmen bizler çadırdan sundurmanın altında sohbetin sıcaklığı ile ısınıyoruz.
Lüks sayılacak mekânda masalar mozaik kaplı ve de üstünde bunu kapatacak örtüye bile gerek duymamışlar. Herhalde şöyle düşünüyorlar, “Dünyanın en güzel sahilinde oturuyorsunuz daha ne istiyorsunuz!” Sipariş verdik, gelen malzeme ve ürünler vasat! Etrafta neredeyse adam başına bir garson düşse de hizmette aksamalar gözden kaçmıyor. Çok kalabalık bir personel gurubu olduğu için herkes birbirine bırakınca hep bir şeyler eksik.
Sonuç olarak; mekân, konum, lokasyon, doğa ve manzara mükemmel iken hizmet ve işletme vasat. Asıl sürpriz sonradan ortaya çıktı ki bir bardak çay ile yarım kilo çay almak mümkün. Yani birçok yerde çaylar sınırsız olarak ikram iken burada çaylar ile sizi çengele asıyorlar, siz siz olun Çengelköy’de çengele asılmayın!
Esenlik dileklerimle,
Erol Aydın
Yorumlar
Kalan Karakter: