Toplumun adalet terazisi son yıllarda iyice bozuldu. Ne yazık ki, artık birinin yolsuzluk yapıp yapmadığı değil, kimin yaptığı daha çok tartışılıyor. Oysa bu topraklarda yüzyıllardır yankılanan bir hakikat vardır: “Hırsızlığın partisi olmaz!” Hırsız, hırsızdır. Sağcısı, solcusu, dindarı, seküleri, iktidarı ya da muhalefeti fark etmez. Milletin cebinden çalan, kamu kaynağını hortumlayan herkes aynı kara lekeyi taşır: Yolsuzluk.
Geçtiğimiz günlerde bazı CHP’li belediyelere yönelik yapılan yolsuzluk operasyonları bu gerçeği bir kez daha gündeme taşıdı. Elbette kimse mahkeme kararı olmadan suçlu ilan edilemez; ancak bu tür iddialar dahi toplumda infial meydana getiriyor. Çünkü halk artık burnunun ucundaki gerçeği çok net görüyor: Güç kimdeyse, bir süre sonra onun çevresinde çürümeler başlıyor. İster merkezde, ister yerelde…
Fakat burada daha da dikkat çekici olan başka bir durum var: Suçlamalara verilen refleks. Herkes, yapılan eleştirilerin ya din düşmanlığı ya da Atatürk düşmanlığıyla ilişkili olduğunu öne sürerek savunmaya geçiyor. İktidara yakın bir belediyeye operasyon yapıldığında “İslam’a saldırı” deniyor; muhalefetteki belediyeye operasyon yapıldığında ise “Atatürkçülere kumpas” etiketi yapıştırılıyor. Ne acı değil mi? Hem dine hem de Atatürk’e yapılacak en büyük kötülük, bu iki kutsal değerin arkasına saklanarak yapılan yolsuzlukları aklamaya çalışmaktır.
Oysa ne din hırsızlığı affeder, ne de Atatürk'ün hayatı buna müsaade eder. Din, yetimin hakkını yemeyi en büyük günah sayar. Atatürk ise “Benim iki büyük eserim vardır: Biri Türkiye Cumhuriyeti, diğeri CHP” derken bu partiyi kurduğu ideallere emanet etti. Bugün onun adını taşıyan bir partide bile şaibeli işler oluyorsa, meseleye soğukkanlı ve objektif bakmak gerekir.
Bu bağlamda, yolsuzluk operasyonlarına yönelik siyasi refleksler halkın güvenini sarsıyor. Çünkü vatandaş artık kime inanacağını bilemiyor. Bir kesim, “Bu operasyonlar iktidarın muhalefeti susturma çabasıdır” diyor. Diğer bir kesim ise “Hayır, CHP artık kendi içinde yozlaşmaya başladı” görüşünde. Hakikatin nerede olduğu yargı süreciyle netleşecek elbette. Ama unutmayalım ki bu tür tartışmalar en çok halkın temiz siyaset talebine zarar veriyor. Çünkü millet, her geçen gün siyasete olan inancını yitiriyor.
Güven, toplumun en kırılgan sermayesidir. Siyaset kurumuna güven azaldığında, demokrasinin çarkı işlememeye başlar. İnsanlar oy vermeye gitmez. Oy verse bile “Nasıl olsa hepsi aynı” diyerek mecburiyetten sandığa gider. Böyle bir atmosferde liyakatli insanlar siyasete girmez, cesaretli insanlar susar. Ortalık, ya bir şey olmamış gibi davrananlara ya da ne olursa olsun kendi partisini savunanlara kalır.
Oysa Türkiye'nin en çok ihtiyaç duyduğu şey, dürüst ve şeffaf bir siyasettir. Partiler üstü bir vicdan çağrısıdır bu: Kim çalmışsa hesabını versin! CHP'li de olsa, AK Parti'li de olsa, HDP'li, MHP'li, İYİ Parti'li de olsa… Eğer kamunun bir kuruşu zimmete geçirildiyse, bu milletin sofrasından çalındıysa, bunun affı yoktur.
Özellikle yerel yönetimler söz konusu olduğunda denetim daha da önemlidir. Belediyeler vatandaşla en yakın teması olan kurumlardır. Onlarca ihalenin, imar kararının, personel alımının döndüğü yerlerdir. Bu yüzden belediyelerin kaynak kullanımı şeffaf olmalı, denetim mekanizmaları siyasi gözlükle değil, hukukun ilkeleriyle işlemelidir.
Bugün bir yolsuzluk haberi çıktığında partiler birbirini suçlamaktan öteye gitmiyor. Oysa yapılması gereken çok basit bir şey var: Ortak bir temizlik iradesi. Çünkü temizlik tek başına olmaz; topluca yapılır.
Unutmayalım, bu ülkede milyonlarca insan asgari ücretle geçinmeye çalışıyor, çocuklarına okul harçlığı veremiyor. Emekli, torununa dondurma alacak parayı sayarken iki kere düşünüyor. Böyle bir ülkede kamu kaynağını kötüye kullanan herkes, sadece hukuken değil, vicdanen de en ağır cezayı hak eder.
Artık şu gerçeği kabul etmeliyiz: Hırsızlığın sağcısı, solcusu olmaz. Dini de yoktur, ideolojisi de. Hırsızlığa karşı mücadele, partiler arası rekabetin değil, milletin ortak ahlak mücadelesidir. Siyaset kurumu da bu mücadeleye öncülük etmeli, savunmaya değil, arınmaya yönelmelidir.
Çünkü temiz toplumun yolu, önce temiz siyasetten geçer.
Hırsızlığın Partisi Olur mu?
Toplumun adalet terazisi son yıllarda iyice bozuldu. Ne yazık ki, artık birinin yolsuzluk yapıp yapmadığı değil, kimin yaptığı daha çok tartışılıyor. Oysa bu topraklarda yüzyıllardır yankılanan bir hakikat vardır: “Hırsızlığın partisi olmaz!” Hırsız, hırsızdır. Sağcısı, solcusu, dindarı, seküleri, iktidarı ya da muhalefeti fark etmez. Milletin cebinden çalan, kamu kaynağını hortumlayan herkes aynı kara lekeyi taşır: Yolsuzluk.
Yayınlanma :
21.07.2025 16:45
Güncelleme
: 21.07.2025 16:45


Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: