AK Parti, 2001 yılında "millete hizmet" şiarıyla yola çıktı. Kuruluş felsefesi, siyaseti vesayet odaklarından kurtarmayı, millet iradesini hâkim kılmayı ve Türkiye’yi demokratik, ekonomik, sosyal anlamda çağ atlatmayı amaçlıyordu. Recep Tayyip Erdoğan bu yürüyüşün lideri olarak yalnızca bir siyasi figür değil, bir dava adamı olarak halkın gönlünde yer etti.
Ne var ki son yıllarda AK Parti’nin içinden bazı isimlerin, bu dava ruhunu unutup parti çıkarlarını kişisel menfaatleriyle değiştirdiğini görmek üzüntü verici. Kamuoyunda "AKP’li" diye anılan bu kesim; kibirli, halktan kopuk, millete tepeden bakan, eleştiriye tahammülsüz ve sadece koltuklarını koruma derdindeki siyaset tüccarlarından oluşuyor.
Bu AKP’liler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 20 yılı aşan mücadelesine en büyük zararı veriyor. Erdoğan’ın saatler süren mitingleriyle halktan aldığı enerjiyi, bu kibirli kadrolar bir kalemde silip süpürüyor. Genel Başkan’ın “gönül belediyeciliği”, “mütevazı siyaset”, “kapı kapı dolaşın” çağrılarına kulağını tıkayan bu kişiler, seçim sandıkları açıldığında halkın verdiği mesajı da yine görmezden geliyor.
Her yenilginin ardından faturayı millete değil, kendilerine kesmeleri gereken bu isimler, hala koltuklarını koruyor. Çünkü parti içi denetim mekanizmaları da zamanla işlevsiz hale gelmiş durumda. Eleştiren dışlanıyor, sorgulayan tasfiye ediliyor. Oysa gerçek dava adamı, liderine dalkavukluk yaparak değil; gerektiğinde yanlışları göstererek destek olur.
Bugün AK Parti, içerideki bu AKP’lilerle yüzleşmeden kendini yenileyemez. Erdoğan’ın ismiyle, hatırasıyla, liderliğiyle ayakta duran bir partide, onun dava çizgisinden uzak duranlar artık ayıklanmalıdır. Aksi halde halkın AK Parti ile kurduğu gönül bağı her geçen gün daha da zayıflayacak.
Ve unutmayalım: Halkın feraseti büyüktür. Ne samimiyeti ne de kibri affeder. AK Parti, yeniden milletin partisi olmak istiyorsa, önce kendi içindeki AKP’lilerle hesaplaşmalıdır.
Orman Yangınlarında Gerçek Sorumluluğu Görmezden Gelmeyelim
Yaz aylarının gelmesiyle birlikte Türkiye'nin dört bir yanında çıkan orman yangınları hepimizi derinden üzüyor. Ancak ne yazık ki her yangın sonrası kamuoyunda, özellikle sosyal medyada, bazı kurumlar gelişigüzel hedef gösterilerek adeta günah keçisi ilan ediliyor. Son günlerde İzmir'de yaşanan orman yangınları üzerinden GDZ Elektrik’in sürekli suçlanması da bunun en çarpıcı örneklerinden biri.
Halbuki uzman raporları ve uluslararası çevre kuruluşlarının verileri ortadayken bu tür suçlamalar, dikkatleri esas sorumlulardan saptırmaktan başka bir işe yaramıyor. WWF-Türkiye'nin de altını çizdiği gibi, orman yangınlarının yüzde 90'ı insan kaynaklı. Yani yangınların büyük kısmı dikkatsizlik, ihmalkârlık, kasıt ya da yanlış uygulamalardan çıkıyor. Elektrik hatlarının payı ise oldukça sınırlı.
Sorulması gereken asıl sorular şunlardır: Ormanlık alanlara yapılan kaçak yapılar, bilinçsizce yakılan mangallar, izmaritler, anız yangınları ve hatta sabotajlar neden yeterince tartışılmıyor? Neden bazı gruplar sistematik olarak tek bir kurumu hedef göstererek hem kamuoyunu yanıltıyor hem de esas mücadeleyi zayıflatıyor?
Elbette GDZ dahil tüm altyapı sağlayıcılarının sorumlulukları vardır ve denetlenmelidir. Ancak henüz adli soruşturmalar tamamlanmamışken, tek taraflı suçlamalarla kamuoyunu yönlendirmek ne vicdana ne de akla sığar.
Yangınlarla topyekûn mücadele etmek istiyorsak, önce doğru bilgiyle hareket etmeli ve gerçek sorumluları cesaretle ortaya koymalıyız. Aksi halde ne doğayı koruyabiliriz ne de geleceğimizi...
Dava Adamlığının ve Ülkücü Duruşun Simgesi
Türk milletinin inançlarıyla, tarih bilinciyle, kültürel değerleriyle yoğrulmuş yüreklerin ortak özelliğidir; vatana sadakat, millete hizmet ve adalete bağlılık. İşte bu özelliklerin cisimleşmiş hali olan bir isimdir Abidin Bilgin. O, sadece bir siyasi figür değil; aynı zamanda inandığı değerler uğruna her daim dimdik yürüyen, ülkücü hareketin özünden sapmadan yol alan vakur bir adamdır.
Abidin Bilgin, gençlik yıllarından itibaren Türk milliyetçiliği fikrini şiar edinmiş, bu fikri sadece sloganlarla değil, ahlakıyla, çalışkanlığıyla ve dava bilinciyle hayata geçirmiştir. Onun ülkücülüğü hamasetle değil, emekle yoğrulmuş bir ülkücülüktür. Ne makam hırsı ne de koltuk sevdası sarsmıştır onu. Görev verildiğinde yükü sırtlamış, engel çıktığında mücadeleden yılmamıştır.
O, ülkücü hareketi bir menfaat kapısı olarak değil, Türk milletine adanmış bir hayat biçimi olarak görenlerdendir. Bu yüzden sözleri de, suskunlukları da değerlidir. Sessiz kaldığında bile tavrı, ülkücü camiada yankı bulur. Çünkü bilirler ki onun her duruşunun ardında inanç, her adımının gerisinde bir ülkü vardır.
Abidin Bilgin’in mücadelesi sadece siyasi zeminlerde değil, sosyal hayatta da kendini göstermiştir. Vatan toprağını kutsal bilen, bayrağın dalgalanmasını namus bilen, ezanın susmamasını ömrünün davası bilen bir ruha sahiptir.
Bugün, ülkücü camianın içinde bir Abidin Bilgin varsa, bu, inançla yoğrulmuş bir neslin hâlâ nefes aldığını gösterir. Türk milletinin birliğine, dirliğine ve bağımsızlığına gönül vermiş bu yürekli dava adamı, her zaman dualarda, her zaman hatıralarda ve her zaman mücadele saflarında yer alacaktır.
Yolun açık, davan kutlu olsun Abidin Bilgin…
Yorumlar
Kalan Karakter: