Söz ağızdan çıkana kadar senin esirindir. Ağızdan çıktıktan sonra sen onun esiri olur...
Ne kadar doğru bir söz. Hele ki siyasette, hele ki yıllarını “dava” diye adlandırılan bir yolculuğa adamışsan…
İzmir siyasetinden tanıdığımız eski AK Parti İl Başkan Yardımcısı Ayşe Cankurtaran’ın oğlunun Milli Savunma Üniversitesi mülakatında elenmesine verdiği tepki gündemi sarstı. Facebook üzerinden yazdığı duygu yüklü sitem, bir yandan AK Parti içinde aidiyet ve sadakat kavramlarını sorgulatırken, diğer yandan şu soruyu da gündeme getirdi:
Sadakatle hizmet edenin çocuğuna ayrıcalık mı bekleniyor?
Cankurtaran, paylaşımında AK Parti’nin tüm kadrolarına “hakkımızda neden sessizsiniz?” diye soruyor. Etiketledikleri arasında İzmir milletvekilleri, teşkilat üyeleri, genel merkez temsilcileri var. Siteminde samimi olabilir, evet. Anne yüreğiyle evladına üzülmüş olabilir, evet. Fakat bu paylaşımın alt metninde apaçık şu beklenti yatıyor:
“Yıllarca çalıştık, fedakârlık yaptık, sıra bizim evladımızda.”
Şimdi soralım:
– Bu parti bir sadakat kulübü mü?
– Sadakat ile liyakat karıştırılıyor mu?
– Devletin kurumları ‘fedakârlık’ temelli çalışmış siyasetçilerin çocuklarına göre mi karar verecek?
– Parti içinde ‘bizden olanlar’a ayrı muamele mi bekleniyor?
Eğer Cankurtaran ailesi herhangi bir milletvekilinden “torpil” istemediyse –ki baba Günay Cankurtaran bunu özellikle vurguluyor– o zaman neden bu kadar açık biçimde tüm vekilleri ve teşkilatı göreve çağırıyorlar?
Hangi görev bu? Bir kararın düzeltilmesi mi, sorgulanması mı, yoksa göz yumulması mı?
Daha da önemlisi şu:
AK Parti’nin milletvekilleri neden susuyor?
Ayşe Cankurtaran yıllarca aynı partide görev yapmış, bu partinin il yöneticiliğine kadar yükselmiş bir isim. Dava arkadaşınız, yol arkadaşınız. O şimdi diyor ki: “Hakkımızda tek kelime etmiyorsunuz.”
Doğru mu, haksız mı?
Sizce haklı bir eleştiriyi susturmak mı tercih ediliyor, yoksa bu sessizlik “bu işe karışamayız” mesajı mı?
Eğer öyleyse, bu da AK Parti açısından başka bir kırılmadır.
Parti içinde yıllarca görev yapmış bir isim bu kadar dışarıda bırakılıyorsa; ne teşkilat, ne milletvekilleri arayıp sormuyorsa; ya arkasını dönen çoktur ya da kimse bu tarz taleplerin kamuoyu önünde dillendirilmesinden hoşnut değildir.
Ayşe Cankurtaran’ın sözleri bize aslında siyasi yapılar içindeki “aidiyet – karşılık beklentisi” denklemini gösteriyor.
Sadakat ile ayrıcalık beklentisi arasındaki o ince çizgi var ya… İşte o çizgi bu olayda hayli bulanık.
Ve unutulmamalı:
Hak aramak herkesin hakkı.
Ancak hak ararken gösterdiğiniz yöntem, kamuoyuna verdiğiniz mesaj, sizi neyi savunduğunuzla değil, ne beklediğinizle ölçülür.
Bu nedenle mesele sadece bir mülakat sonucu değil; AK Parti içindeki vefa, liyakat, adalet ve en önemlisi, teşkilatın kendi “evlatlarına” ne kadar sahip çıktığı meselesidir.
Son söz:
AK Parti teşkilatları da, milletvekilleri de bu sessizlikle yalnızca Ayşe Hanım’ı değil, yıllarca omuz omuza yürüdükleri kadroları da kırıyor.
Ama Ayşe Hanım da bilmeli ki, bu tür hak arama biçimi, torpil istememiş olsa bile, kamuoyunun aklına torpil sorusunu otomatik olarak düşürüyor.
İşte bu yüzden sözün kıymeti, ağızdan çıkmadan önce düşünmekle başlıyor
O YEMEK FABRİKASI KİMİN?
İzmir’de faaliyet gösteren yemek Firması’nda yaşanan toplu zehirlenme vakası, kamuoyunda büyük tepkiye sebep oldu. Ancak olayın üzerinden günler geçmesine rağmen, halkın merak ettiği sorulara hâlâ net bir yanıt verilmiş değil.Acaba bu tepkisizliğin sebebi sahibinin AK Parti İzmir İl Yönetiminden bir isim olmasından mı?
Yorumlar 1
Kalan Karakter: