İzmir, 19 Mayıs’ta Gündoğdu Meydanı’nda yine tarihi bir güne tanıklık etti. CHP’nin tutuklu Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu için düzenlenen “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitinginde alan doldu taştı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katılımın 2 milyonu aştığını açıkladı. AK Parti ise rakamı 70 bin olarak duyurdu. Her seçim döneminde karşımıza çıkan, alışıldık bir tartışma bu: “Meydanlara kaç kişi geldi?”
İtiraf edeyim, oldum olası bu “mitinge kaç kişi katıldı” muhabbetinden hazzetmem. Çünkü meydanların kalabalığıyla sandıkların dili çoğu zaman aynı şeyleri söylemez.
Bir miting nasıl kalabalıklaşır bilmeyen yok artık… Önce ilçelere talimat gider, sonra otobüsler yola çıkar. Ücretsiz yemek, bayrak, şapka dağıtılır. Sonra bir de sahneye popüler bir sanatçı çıkar mı, değmeyin kalabalığın coşkusuna! Meydan doldu diye demokrasi kazanmaz. Seçmenin vicdanı kazanırsa, işte o zaman sandık değişir.
Şimdi soralım kendimize: Önemli olan kaç kişi o gün o miting alanındaydı mı, yoksa kaç seçmenin gönlünde yer edinildi mi?
Meydanlarda gövde gösterisi yapmak, seçmenin kalbine dokunmaktan daha kolay olabilir. Ama halk artık alana getirilen otobüs sayısıyla değil, siyasilerin akıl, vicdan ve samimiyetleriyle ilgileniyor. Çünkü bu millet artık sloganlara değil, çözüme; gösteriye değil, güvene oy veriyor.
Özetle; siyasetçinin hedefi meydanı değil, vicdanı doldurmak olmalı. Zira seçmen, mitingden değil, sandıktan konuşur.
Kurban Ruhsatlı Et Kampanyası Değildir
Yaklaşan Kurban Bayramı'yla birlikte, televizyon reklamlarından market kataloglarına kadar her yer "kurbanlık fırsatları" ile doldu. Zincir marketler yine bildiğimiz gibi: “Kredi kartına 12 taksit”, “Ücretsiz kargo”, “Soğutucuda teslim”, “Payınızı seçin, biz keselim”... Bütün bu söylemler kulağa mantıklı, modern ve pratik gelebilir. Ama bir dakika… Bu iş gerçekten sadece bu kadar mı?
Kurban ibadeti, İslam'ın hem sosyal hem de manevi boyutlar taşıyan önemli bir vecibesidir. Sadece bir hayvanın kesilmesi değil; paylaşmanın, dayanışmanın ve Allah’a yakınlaşmanın sembolüdür. Kurban, bıçağı eline alıp hayvanın canını almak değil; kendi içindeki kibri, bencilliği ve dünyalığı da kurban etmektir.
Peki zincir marketlerin internetten “sepete ekle” tuşuyla sattığı, adını bile bilmediğiniz bir danayı hiç görmeden “kurban kestim” diyebilir miyiz?
Bu işin artık bir tür “ruhsatlı et satışına” dönüştüğünü üzülerek görüyoruz. Market zincirleri için kurban, yılın en çok kazandıran dönemlerinden biri oldu. Reklamlar bir ibadet çağrısından çok, kasap reyonu tanıtımına benziyor.
Dini açıdan baktığımızda, kurban ibadetinin niyetle, yöntemle ve teslimiyetle anlam kazandığını unutmamak gerekir. Evet, vekâletle kurban kesilebilir. Ama bu vekâlet, bir tıkla verilip arkasına bakılmadan geçiştirilecek bir sorumluluk değildir. Kurban, bir bağış değil; bir kulluk göstergesidir.
Vicdani açıdan da düşünelim. Bu hayvanlar kimler tarafından, nerede, nasıl koşullarda kesiliyor? Marketler bu süreci gerçekten layıkıyla mı yürütüyor, yoksa “sertifikası tamam, eti teslim” sistemiyle vicdanları mı uyuşturuyor?
Oysa kurban, çocuğumuzun elini tutarak hayvanla tanışmak, onu sevip şefkat duymak, sonra da Allah’ın adıyla onu kurban ederek paylaşmanın ne olduğunu öğretmek demektir. Kurban, bir ibadet olduğu kadar bir ahlaki eğitimdir. Paketlenmiş etle bu ders verilmez.
Unutmayalım: Kurbanın ruhu, vicdanla kesilir; sadece bıçakla değil.
Marketlerde satılan her şey alınabilir. Ama ibadet, kampanyayla alınmaz.
Son söz:
Kurbanı kurban gibi yaşarsak, hem Rabbimize yaklaşır, hem insanlığımıza. Yoksa geriye sadece paketli et kalır.
Yorumlar
Kalan Karakter: