Karşıyaka’da Bostanlı Pazar Yeri’nin işletme hakkının 9 yıllığına özel bir firmaya devredilmesi meselesi, sadece bir "pazar alanı düzenlemesi" değildir. Bu mesele, kamunun malının kim adına, kimin yararına ve hangi yöntemle yönetildiğinin çıplak bir sınavıdır.
Karşıyaka’da son günlerin en çok konuşulan konusu Bostanlı Pazar Yeri’nin işletme hakkının 9 yıllığına özel bir firmaya devredilmesi. İlk bakışta sıradan bir idari tasarruf gibi durabilir. Fakat mesele, gerçekte çok daha derin ve hayati bir soruyu önümüze koyuyor:
Kamu malı kimin malıdır ve kim adına yönetilir?

Belediyecilik, süslü sloganların ötesinde basit bir gerçeğe dayanır: Emanet edilen kaynak halka döner.
Bu emanetin korunması şeffaflık ister, denetim ister, kamu vicdanına bağlılık ister.
Tam da bu noktada AK Parti Grup Sözcüsü Hasan Ünal’ın mecliste yaptığı çıkış, sadece bir siyasi eleştiri değil; kamu ahlakının sesidir. Ünal açıkça soruyor:
“Toplanacaksa 700-800 milyon siz toplayın. Kent A.Ş. yapsın. Esnaf masada olsun. Peki geri kalan 600 milyon nereye gidiyor?”
Bu soru, bir polemik değil; hesap verme yükümlülüğünün hatırlatılmasıdır.
Karşıyaka Belediyesi bugün kendi eliyle yapabileceği, yapması gereken bir alanı neden aracılara teslim ediyor?
Kent A.Ş., bu organizasyonu yürütebilecek kapasitedeyse—ki herkes bunu kabul ediyor—neden bir şirket bu işin kalbine yerleştiriliyor?
Kamusal alan piyasa masasına indirgenemez.
Çünkü devlet, kazancı kâr olarak değil, halkına yapılan hizmet olarak ölçer.
İşin bir de esnaf boyutu var. Yıllardır orada tezgâh açan yüzlerce pazarcı, alın terinin karşılığını korumak derdinde. İnsanların geçim kapısı, bir protokolün dip maddesine sıkıştırılamaz.
Esnaf masada yoksa, bu düzenlemenin meşruiyeti yoktur.
Öte yandan mesele sadece ekonomik değil; hukuki ve etik bir çerçeve meselesidir.
Meclisin devre dışı bırakılması, belediyecilik kültüründe ciddi bir kırılmaya işaret eder.
Meclis, kamunun ortak denetim aklıdır.
Bu mekanizma işletilmezse şeffaflık rafa kalkar.
Ve şunu unutmayalım:
Kamu malı namustur.
Namusa gölge düşmez, düşemez.
Sonuç olarak, Karşıyaka’da bugün konuşmamız gereken şey şudur:
Bu şehrin kaynakları, şehir için kullanılmalı.
Bu şehrin hizmeti, şehrin evlatlarına dönmeli.
Bu şehrin esnafı, güvencesiz bırakılmamalı.
Çünkü belediyecilik sade ve nettir:
Belediyecilik hizmettir.
Kaynak halka döner.
Savrukluk kabul edilemez.
Karşıyaka’nın bugünkü meselesi, yarının Türkiye’si için bir turnusoldur.
Ya şeffaflık, denetim ve kamu yararı kazanacak…
Ya da kamu malı, sessizce el değiştiren bir meta olarak anılacaktır.
Biz hangisini tercih edeceğiz?
Cevap aslında belli.
Karabağlar’da Sokaklar Beklerken, Başkan Uçak Pisti Değiştiriyor
Karabağlar, yıllardır altyapı, ulaşım ve kentsel dönüşüm sorunlarıyla boğuşuyor. Mahallelerde vatandaş çamurla, kaldırım yokluğuyla, karanlık sokaklarla uğraşırken; son günlerde konuşulan tek şey Belediye Başkanı Helil Kınay’ın pasaportunun kaç ülke gördüğü.
Son 10 gün içinde kaç uçuş yapıldı, kaç ülke değişti sayamadık. Tebrik etmek lazım; Karabağlar’dan çok Avrupa sokaklarında görür olduk kendisini. Kendisi en son ÇİN’de görüldü Ancak hatırlatmakta fayda var: Belediyecilik sosyal medya fotoğraflarıyla değil, sokakların tozuna toprağına dokunarak yapılır.
Mahalle muhtarları bağırıyor, sivil toplum çağırıyor:
“Karabağlar yerinde sayıyor.”
Öyle ki, bazı mahallelerde yurttaşlar, “Keşke Balçova’ya bağlansak da hizmet görsek” diye yüksek sesle konuşmaya başladı bile. Bir ilçenin kendi halkı, komşu ilçeye özeniyorsa bu artık duymazdan gelinecek bir mesele değildir. Bu bir alarm zilidir.
Karabağlar Belediyesi; seyahat ajansı değil, halkın emaneti olan bir yerel yönetim kurumudur.
Eğer pasaport sayfası doldurmak niyet olsaydı, farklı bir meslek seçilebilirdi. Ama belediyecilik makamı yerinde durmayı, halkın yanında olmayı, dert dinlemeyi gerektirir.
Bugün Karabağlar’ın ihtiyacı; uçuş planı değil, hizmet planıdır.
Görünen o ki, görev tanımı ile yapılan faaliyetler arasında ciddi bir uçurum var.
Yorumlar
Kalan Karakter: