Bir Yanda Yoksul Camiler, Diğer Yanda 10 Katlı Müftülük Lüksü
Her cuma…
Her bayram namazı sonrası…
Minberden yükselen tanıdık çağrı:
“Camiye yardım… Elinle verdiğin seninle gider…”
“Allah kabul etsin…”
Gerekçe hep aynı:
Elektrik faturası, su parası, dökülen çatılar, bakımsız camiler…
Kim itiraz edebilir?
İbadethane kutsaldır.
Elbette camiler ayakta kalmalı.
Ama insanın aklına bir görüntü üşüşüyor:
İzmir’in göbeğinde, Çankaya’da yükselen 10 katlı lüks İzmir İl Müftülüğü binası.
İzmir Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı (YİKOB) eliyle yapılan, şehrin en değerli noktasına kondurulan o bina…
Sormadan edemiyor insan:
Bu kadar şatafat kimin adına?
Bir yanda “cami elektriği ödenemiyor” denilerek toplanan paralar,
Diğer yanda cami mütevazılığından eser olmayan,
Betonu, camı, makam odalarıyla yükselen bir müftülük binası…
Dinimiz ne diyor?
Gösterişten uzak durun.
İsraftan kaçının.
Mütevazı olun.
Peygamber Efendimiz (sav), kendisine sunulan bir hırkayı bile geri çevirirken;
biz bugün, lüks binaları “dini hizmet” diye mi savunacağız?
Sorulması gereken soru açık:
Bu paralarla kaç cami onarılırdı?
Kaç köy mescidi ayağa kaldırılırdı?
Kaç SMA’lı çocuk hayata tutunurdu?
İzmir’de onca öncelikli ihtiyaç varken…
Depreme dayanıksız okullar,
Yoksullukla boğuşan mahalleler,
Tedavi bekleyen çocuklar…
Hangi akla hizmettir bu bina?
Bir tarafta yokluk edebiyatı,
Diğer tarafta makam konforu…
Bir tarafta “Allah rızası için verin” çağrısı,
Diğer tarafta betonlaşmış itibar projeleri…
İnanç, bina ile büyümez.
İman, mermerle ölçülmez.
Din, gösterişle temsil edilmez.
Asıl sorumluluk şudur:
Toplanan her kuruşun hesabını,
sadece muhasebeye değil,
vicdana da verebilmek.
Aksi halde insanlar şu soruyu sormaya devam eder:
Biz camiye mi bağış yapıyoruz,
yoksa şatafata mı?
Ve bu soru sorulmaya başlandığında,
ne minber çağrısı yeter,
ne de “Allah kabul etsin” cümlesi…
Temiz bir gelecek, temiz bir duruşla mümkündür.
Türkiye’nin en acil ihtiyacı yeni sloganlar değil, temiz bir anlayıştır. Temiz toplum; ahlakın, adaletin ve vicdanın günlük hayata hâkim olmasıdır. Temiz siyaset; gücün değil hukukun, çıkarın değil kamu yararının esas alınmasıdır. Temiz gelecek ise çocuklara bırakılacak en değerli mirastır.
Siyaset kirlenirse toplum susar, susan toplum zamanla yozlaşır. Hesap vermeyen yönetimler güveni, güvenini kaybeden toplumlar ise umudu yitirir. Oysa demokrasi, şeffaflıkla; devlet, adaletle; siyaset ise ahlakla güçlenir.
Temiz toplum, haksızlığa sessiz kalmayan bireylerle mümkündür. Temiz siyaset, israfı değil üretimi, kutuplaşmayı değil ortak aklı savunur. Temiz gelecek ise bugünden atılan doğru adımlarla inşa edilir.
Türkiye’nin ihtiyacı; daha çok bina değil, daha çok vicdan; daha çok vaat değil, daha çok hesap verebilirliktir. Temizlik önce dilde, sonra elde, en sonunda yönetimde başlar. Bu sağlanmadıkça ne ekonomi düzelir ne de toplumsal huzur kalıcı olur.
Temiz bir gelecek, temiz bir duruşla mümkündür.
ADRESE TESLİM SÖZ
Din mermerle değil, merhametle ayakta durur.
Yorumlar
Kalan Karakter: